Aslında trip atmak dürüstlüktür. "Seni önemsiyorum" demektir. Sevmediğin birine trip atmazsın mesela. Yani ona olan sevgini belli edersin içten içe. Onun için üzülebildiğini ona göstermektir trip. "Beni üzebilecek kadar değerlisin hadi anla" demektir. Çocukçadır belki ama kalptendir aynı zamanda. Trip atmak sevdiğini başka türlü söylemektir. Bir yerde vazgeçememektir. Su-sa-ma-mak-tır trip.. Susup gitmek yerine "Senden vazgeçemiyorum"u tercih etmektir Ve yalansızdır. Onu aklından, kalbinden, anılarından, hafızasından atamayan insanların... Atabildiği yegâne sevgidir trip...
Senden vazgeçiyorum.Defalarca denedim,ihtiyaç duyduğunda sana ulaşmayı denedim.Bana ben olduğum için kızdığın her şeyimi bize uyumlamayı denedim.Kızdığım her şeyini anlamayı ve ortak yol bulmayı denedim. Beklediğinde başucunda kaldım, istediğinde yalnız bıraktım. Senin için,benim için,ilişki için. Susarak , konuşarak, tartışarak, giderek, kalarak denedim. Tamir ettiğim tekrar kırıldı hayal kırıklığım anlaşılmadı başka zamanlarda aynı yerlerden canım acıdı. Belki gitmemi göze aldın belki gideceğime inanmadın belki de içten içe gideyim istedin. Neyi istediğimi duymadın kendine bakmaktan beni görmedin. Neye üzüldüğümü dinlemedin. Kutlanacak iyi bir günün veya dertleşecek kötü bir günün hayalini artık kurmadığını anladim. Senden vazgeçiyorum . Benimde bitebilen bir gücüm var. İnsan kendisinden beklenen bir adım kalmadığında ve vazgeçtiğinden hiçbir beklentisi olmadığından vazgeçer. Bazen gürültülü bir hesaplaşmayla, bazen sessiz bir yasla vazgeçer. Çoğunlukla terk ettiğinde ya da terk edildiğinde değil içinde ona ait son umut bittiğinde vazgeçer. Ben de senden vazgeçiyorum. Senin yanında ben kendim değilim. Seni mutlu etmek için kendimi üzmekten yoruldum. Zamanı geldiyse artık ben alamadığım her duygumun sorumluluğunu alıyorum. Seninle geçirdiğimiz güzel anıların artık seninle yenilenemeyeceğini biliyorum. Bugun artık elimden gelen her şeyi yaptım diyebiliyorum. Üzgünüm ama elbette toparlanırım. Kendimden vazgeçmemek için senden vazgeçiyorum!
Reklam
Bomboş evin içinden geçip kendi odasına döndü, sırt çantasını aldı. Mecburiyete boyun eğince üzerindeki yükün kalktığını hissediyordu. ‘Bu onun suçu,’ dedi kendi kendine, sadece onun suçu. Neden gitti ki? Beni engellemeliydi, bu onun göreviydi. Beni benden kurtarabilirdi, fakat yapmadı, yapmak istemedi. Benden nefret ediyor. Bana olan sevgisi bitti. Benden vazgeçti: Ben de kendimden vazgeçiyorum. Üzerindeki benim kanım. Bu onun suçu, benim değil. Sadece onun suçu.
Seni seviyorum. Ama ya senden ya kendimden vazgeçmem gerekiyor. Kendimden vazgeçmek istemediğim için senden vazgeçiyorum. Mutluluklar dilerim."
Ne bileyim... Abartmayalım tabii, bir his. Öte yandan, sadece bir his olduğu için ne tanımlayabilirim ne de tarif edebilirim bu çok acayip bir şeyin eşiğinde olma hâli ihtimalini. Ama bu esnada, vazgeçmiyorum da, tanımlamaya ve tarif etmeye çalışıyorum kendime. ... Evet, kendime. Kendime? Kendime mi? İşte bu, sanki aklımın içinde benden çok daha zeki ve akıllı bir adam var ve bana bu şeyi tarif ediyor, bu şeyi tanımlıyor. Ama ben sadece ve sadece kendim kadar akıllı olduğum için sadece anlayabileceğim kadarını anlayabiliyorum, benden çok daha akıllı zihnimde konuşan adamın söylediklerinin tamamını değil.
“Neden vazgeçmiyorum ki senden Sen hep imkansız… Ben hep inadına aşık,inadına sen Bak yine tıka basa sen doluyum konuşsam dilimde sussam kalbimdesin”
Reklam
1,000 öğeden 71 ile 80 arasındakiler gösteriliyor.