‘’ Bizim için en kutlu hedef Turancılıktır. Eskiden nasıl bir idiysek yine birleşeceğiz diye kendisini bir ülküye adamaktan daha kutlu ne olabilir? Bütün Türkler'i birleştirmek hakkımız ve görevimizdir. Bizden zorla koparılanı geri almak adaleti yerine getirmektir. Turancılık bir büyüklük düşüncesidir. Büyüklük Siyasi sınırlar dışındaki Türkler'le uğraşmak macera ise Türk uçakları Kıbrıs'a neden saldırdı? Hatta Amerikan donanması engel olmasaydı Kıbrıs'a neden çıkılacaktı? Batı Trakya Türkleriyle, Kerkük Türkleriyle, neden bu kadar ilgileniliyor? Dün "Hatay"dı. Bugün "Kıbrıs", yarın "Batı Trakya" ve "Kerkük", Öbür gün "Azerbaycan" ve daha ötesi… Bu, budur. Kimse başını kuma sokmasın. Turancılığa muhalefetin bir türlüsü de Türkiye dışındaki Türklerden habersiz olmanın sonucudur. Daha pek yakında bir bilgin kişinin, bir toplantıda gençlerden birine "Hunlar da mı Türk" diye sorduğunu anlattılar. Hunlar'ın Türk, hatta kısmen Oğuzlar'ın ataları olduğunu bilmeden yaşayan bilgine ne denir? Meğer o, milli tarihi Malazgirt zaferiyle başlıyor sanırmış. Hayırlı uykular deyip geçelim...’’
‘’ Tarihi vatanımız olan bütün tutsak ülkeleri elbette kurtaracağız. Görevimiz bu değil mi? Böyle büyük bir ülküye bağlanmayıp da hayvanı bir rahavetle zevk içinde mi yaşayacağız? Cahil yazar istiyorsa öyle yapsın. Biz iki Türkistan'ı da, Azerbaycanlar'ı da, Kafkasya'yı da, İdil‐Ural boylarını da, Kırım'ı da kurtarmak için şuurumuz işledikçe, ayakta durabilecek gücümüz kaldıkça çalışacağız. O kadar da değil... Batı Trakya'yı, Kıbrıs'ı ve Adaları da alacağız... Kerkük ve Bayır‐Bucak da bizim olacak. Yaşarken bunları göremeyeceğimizi biliyor, bunun için yüksünmüyoruz. Ektiğimiz tohumlar yeşerecek ve bizden sonrakiler önüne geçilmez bir sel halinde kutlu topraklara ay‐yıldızlı bayrağı dikecektir. Bunu istememek, bunu çelmelemek için Türk'ten başka bir şey olmak lazım.’’
Reklam
"Yunanlı Batı Trakya'da Atatürk 'ün yaptığını yapmaz ve yaptırmaz. Çünkü oradaki Türklüğün çöküp göçüp gitmesini ister. Onun için de 1950-1960 zalim ve soyguncularının memlekete hakim olmak için Türkiye'de yaptıklarını yapar ve yaptırır. Bulgarlar oradaki Türkler için köy enstitüleri açmaz, açtırmaz. 1950-1960 halk düşmanlarının Türkiye 'de yaptığı gibi, yobaz okulları açtırır. Fransa Paris'te gecekonduları yıkar, sıhhi ve konforlu mesken blokları yapar, bunları bahçeler, parklarla çevirir, okullar ve hastanelerle donatıp halkçılık görevini yerine getirir. Ama Afrika sömürgelerinde sefil yerliler gecekondularda çürür. Onlara biraz elektrik, birer çeşme de su sadakası verirler. Olduğu gibi bırakırlar. Biz vatan adamlarının, İdeal ve fazilet adamlarının halkçılığını değil, sömürgecilerin halkçılığını taklit ediyoruz. 1950-1960 zulüm ve soygun rejiminin adamlarından biri, "Efendim demokrasi var, isteyen çocuğunu okutur, isteyen okutmaz." dememiş miydi? İşte sömürgeci! Atatürkçü öyle yapmaz: köy çocuklarını köy çocuklarını kız oğlan zorla okula gönderir. İnsan gibi yetiştirir. Engel olmak isteyenlerin kafalarını kırar."
Sayfa 175 - pozitif yayınevi
Euripides'in Bakchai
Bununla birlikte eski Yunanistan'da, terimi bugün anladığımız anlamda, "din" diyebileceğimiz, Olympos tanrılarıyla değil, çok doğal olarak kötü ün yapmış şarap ve esriklik tanrısı saydığımız Dionysos ya da Bakchos'la bağlantılı pek çok şey bulunmaktaydı. Ona tapınma sonucunda ortaya çıkıp, çok filozofu etkileyen, dahası,
O yıl ( 1950’ler ) tüccar sayısı oldukça çoğalmış. Özellikle tütün işi büyük bir tırmanış göstererek, ticaret yaşamında ilk sıraya yerleşmiş görünüyor. İkinci sırada tekstil ürünlerinin toptancıları göze çarpıyor. Zahireciler Saathane Meydanı’nı tutarken Subaşı, zanaatçıların elinde. Ünlü bakırcılar yokuşu, torna tezgâhları, ayakkabı yapımcıları, terziler, eczacılar, yorgancılar, doktor muayenehaneleri gene aynı yerde. Kereste piyasasına, batı Trakya ve Yugoslavya’dan gelen göçmenler hakim durumda. Saathane Meydanı’nın dik uzanan sokaklarında kuyumcular bulunuyor. Şehir o günlerde ilçe ve köylerin akımından uzaktır. Ekonomik gücün yarattığı sosyal yapıdaki ayrım oldukça belirgin. Şehir kulübü üye seçiminde oldukça titiz davranmakta, zanaatçı tek üye kabul etmemektedir.
Sayfa 200 - Can Yayınları
Türkiye Batı Trakya, Ege adalarını ve on iki adayı Lozan Antlaşması’yla kaybetmemiştir. Lozan'dan 10 yıl önceki Uşi, Bükreş, Londra ve Atina Antlaşmaları ile kaybedilmiştir. Türkiye Lozan’da hem elinde olmayan çok sayıda ada ve kayalığı ele geçirmiş, hem İmroz ve Bozcaada’yı kaptırmamış hem de Yunanistan’a bırakılan adaların silahsızlandırılmasını başarmıştır.
Sayfa 484Kitabı okudu
Reklam
786 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.