457'de, Doğu Roma imparatoru Markianos 65 yaşında öldü. Karısı Pulcheria da dört yıl önce ölmüştü. 379 yılından beri Konstantinopolis'te hüküm süren Theodosius hanedanı sona ermişti: Aynı kandan bir ardıl olmadığı için, sonraki imparatorun kim olacağı konusunda en büyük söz hakkı orduya aitti. Başkomutan genellikle en güçlü aday olurdu ama 457'de ordu komutanı barbar kökenli biriydi: Alan adı verilen ve evvelce Karadeniz'in doğusunda yaşarken onyıllar önce Hunlar tarafından buradan sürülen bir kabileden gelen Aspar. Hala kendine Roma diyen Doğu İmparatorluğu, barbar kanına duyulan eski kuşkuya bağlıydı: Vandal Stiliche ya da Vizigot Ricimer Batı'da imparator olamadığı gibi, Aspar da Doğu'da imparator olamazdı... O zaman Aspar kabul edilebilir bir aday olan, 50'li yaşlarındaki vekilharcı Thracia'h (Trakya) Leon'u kuklası olarak belirledi. Leon, tacını Konstantinopolis patriğinin elinden giydi. Doğu'da piskopos ilk kez, papanınkine benzer bir rol oynuyordu. Ama tahta çıktıktan sonra Leon'un güdülemeyeceği ortaya çıktı.
NE YAZIK Kİ
Peki, küfür tek millet iken İslam bizi tek bir çatı altında birleştirebiliyor mu? Kendini Müslüman olarak isimlendirip diğer yandan İslâm'ın yüklediği sorumlulukları görmezden gelen bizler, Filistin, Arakan, Doğu Türkistan'daki mazlumlar, Suriye ve Suriyeliler, Irak ve Iraklılar, Libya ve Libyalılar, Bosna Hersek, Batı Trakya, Kırım ve daha belki adını duymadığımız nice coğrafyadaki kardeşlerimiz için hiç yoksa insanlık namına- Avrupalıların Ukraynalılara gösterdiği dostluğu, merhameti, yoldaşlığı, itibarı hele de misafirperverliğiyle anılan, töresiyle bilinen bir millet iken gösterebiliyor muyuz? Boykot söylemlerinden öte soframızdan filanca İsrailli, Amerikalı firmaların kan kokan gıdalarını; cebimizden Çin'in, Amerikan mandası Kore'nin cihazlarını; elimizden ve tenimizden Norveç'in, İsveç'in çocuk kanında mayalanmış kremlerini, koruyucularını; makinelerimizden, çamaşırlarımıza kan lekesi bulaştıran deterjanları uzaklaştırıyor muyuz? Ya biz, biz olmaktan çıktık ya da hiç biz olmadık, vesselâm...
Reklam
İstanbul hükümeti ve yüksek rütbeli paşalar Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nin barışın imzalanmasını geciktirdiğine inanıyor, bazıları da Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'ndeki gelişmelerden ürküyorlardı.
Sayfa 231 - ötükenKitabı okudu
Bulgaristan'la arasında bir devlet bulunmasını isteyen Yunan hükümetinin Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'ni resmen tanıyacağını ve aralarındaki sınırı tespit için komisyon kurulacağını dünyaya ilân etmesi Batı başkentlerinde bomba tesiri yaptı. Ege Denizi'ne açılmaları suya düştüğünden Bulgarlar da Batı Trakya'da doğrudan doğruya Yunanistan'la sınırdaş olmak yerine, Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'ni tercih edeceklerini ilân ettiler. Böylece, karşı koyması gereken iki devlet tarafından da Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nin tanınması işlerini kolaylaştırmıştı.
Sayfa 231 - ötükenKitabı okudu
Yürekler sevinç ve heyecanla dolup taşıyordu. Herkeste görevini yapma aşkı ve şevki vardı. Meclis ilk iş olarak hürriyet ve istiklâl bildirisiyle, "Batı Trakya Türk Cumhuriyeti"nin bağımsızlığını ilân etti. Eşref Bey'in bizzat tespit ettiği siyah, yeşil renklerden ve ay-yıldızdan oluşan bayrak yaptırıldı. Siyah matemi, yeşil İslâm birliğini, ay-yıldız da Türklüğü temsil ediyordu. Düzenli ordu durumuna dönüştürülen gönüllüler, Kuvayı Milliye adını aldılar.
Sayfa 230 - ötükenKitabı okudu
Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı'na 2 Kasım 1914'te katıldı. Seferberlik, savaş ilanından önce başlamıştı. Gerekli endüstriyel görevlerde çalışanlar, imam, polis ve memurlar dışında eli silah tutan bütün erkekler askere çağırılmıştı. Batı Anadolu ve Trakya'daki Ermeniler göreve katıldılar ve birçoğu askeri hekim olarak değerli hizmet sundular. Ancak Doğu Anadolu'dan hizmete katılan pek az Ermeni'nin, esas itibariyle, sadece sıkı şekilde hükümet kontrolü altında bulundurulan yörelerden veya başka yerlerdeki seferberlik görevlilerinin askere yazdığı az sayıdaki kişilerden ibaret olduğu görülüyor. Bu durumu askeriye şöyle rapor etti: "Askere yazılmak çağında olan Ermenilerden Hopa-Erzurum-Hınıs-Van hattının ötesindeki köylerle kasabalarda ya- şayanlar, görev çağrısına uymadılar fakat Rusya'daki [isyancı] örgütün saflarına katılmak üzere Doğu sınırına hareket ettiler." Askere alınanların çoğu da sonradan, silahlarıyla birlikte, Rusya saflarına katılmak için kaçtılar. Halbuki bu yörenin Ermenileri Osmanlı ordusuna sayıca 50.000'den fazla asker temin etmeliydiler.
Sayfa 140 - TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
26 Ağustos 1071’den 26 Ağustos 1922’ye...
30 Ağustos Zaferi'yle işgal altındaki Türkiye'nin, yani Anadolu ve Trakya'nın siyasi coğrafyası değişti. Ordular tutabildiklerini tuttular, Türkler de ilerledi. Tam donatılmış bir Yunan ordusu Selanik ve civarında saldırı için değil, ama Batı Trakya'yı elde tutmak için hazır bekliyordu. istiklâl savaşı kumandanları Fevzi ve Kâzım Karabekir Paşalar fevkalade temkinliydiler. Onlara göre çok daha atılımcı olan Gazi Mustafa kemal Paşa dahi bu sınırlara ulaştıktan sonra temkinli olmak zorundaydı. Büyük Taarruz öncesinde uzun bir hazırlık devresi vardı. Ankara Hükûmeti büyük bir sabır ve sert kanunlarla savunma tedbirleri aldı ve yeni bütçe uyguladı. Şurası açıktır ki milletin morali düzelmişti. Britanya kabinesinin Yunanistan'ı destekleyeceği ve Sevr'i dahi lehlerine düzenleyeceğini açıklaması yanında Yunan savaş bütçesini ve mühimmatını artırması, TBMM Hükûmeti'nin direnme konusunda bütün dünyaya bir açıklama (âdeta bir universalia) vermesine neden oldu. Piyade tüfeği miktarındaki ufak bir fazlalığın dışında silah, hatta asker sayısı bakımından dahi Yunan ordusuna göre üstünlük yoktu ve tek üstünlük yine süvari kuvvetleriydi.
Sayfa 223Kitabı okudu
Batı Trakya Geçici Hükümeti
Osmanlı Devleti gerek iç siyasi yapısı gerekse Avrupalı devletlerin baskısı ile bu devletle ile ilgilenememiş, onlar üzerinde baskı kurarak ve Batı Trakya’yı boşalttırmıştır.
Batı Trakya Geçici Hükümeti
Garbî Trakya Hükümet-i Müstakilesi / Batı Trakya Bağımsız Hükümeti olarak anılan devlet, Edirne’yi ve Batı Trakya’yı Osmanlı Devleti’ne bağlamak için 31 Ağustos 1913 tarihinde Batı Trakya’da kurulmuştur. Başkenti Gümülcine, resmi dili ise Osmanlıcadır. Cumhuri idareyi benimsediğini açıklayan devletin Cumhurbaşkanı Hoca Salih Efendi, Genelkurmay Başkanı ise Süleyman Askeri’dir. Bu devlet 25 Ekim 1913 tarihinde yıkılmıştır.
Lozan Antlaşması gereğince Rum okullarında bulunması gerekenin çok üstünde Yunan uyruklu öğretmenin görev yaptığını ifade eden Papa Eftim, bu öğretmenlerin Yunanistan'dan geldikten sonra herhangi bir pedagoji veya lisan imtihanına tutulmadan bu okullara yerleştirildiklerine dikkat çekerek Batı Trakya'daki okullara yerleştirilen Türk öğretmenlerin ise iyiden iyiye bir inceleme ve ihtimandan sonra ancak işe başlayabildiklerine vurgu yapar. Bununla beraber çocuklarını Rum okullarına gönderen bazı Türk taraftarı Rumların pişman olduklarını ve sonradan çocuklarını Türk okullarına naklettirmek istediklerini söyleyen Papa Eftim, ancak Rum okullarının yöneticilerinin bu konuda velilere bazı engeller çıkardıklarını, çünkü bu yöneticilerin hiçbir Rum çocuğunun Türk kültürü almasını istemediklerini ifade eder.
Sayfa 220Kitabı okudu
771 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.