Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Allah'ım biraz konuşabilir miyim bağışla Konuşuyorsun sen, duymuyorum ben ah bağışla Ben de konuştum çok, çoğu boş, boşlukları doldurdum Yarım kalmış bir çay gibi soğuttum kendimi, İçime şeker attın, tatlanmadım yine Seni anlayamadım, tişört yazıları, sokak isimleri, Plaka harfleri, medet umdum tümünden, bir tıkız idrakle tıkandım, Yağmurları
"Ben yağmuru severim ve hep yağmur altında öpüşmek istemişimdir," diyen Julia, Clay'in gömleği- nin yakasından tutup onu kendine çekti. "Şimdi bana, o bütün kızları eriten meşhur yağmur altı New York öpücüklerinden birini ver bakalım." "Memnuniyetle," dedi Clay ve Julia'nın yanaklarını avuçlarının içine alarak onu yumuşak bir şekilde öp- meye başladı. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağı- yordu ve Julia öpüşmelerini kesip ıslanmış saçlarını göstererek, "Tamam, artık koşma vakti, çünkü bu on saniye için falan romantikti, ama şimdi ıpıslak bir sıça- na döndüm." Clay güldü. "Yine de inanılmaz derecede seksisin," diyerek elinden tuttu.
Sayfa 159
Reklam
Ben biraz kitap okumayı ve yüksek şeylerle karşı­laşmayı severim. Ama okurken yazarı beğenmişsem, anla­ tılanlardan hoşlanmışsam hemen o olmak isterim; olurum da. Ağzımda Dostoyevski'nin sara köpüğü de, Nietzsche'nin kekemeliği de, Proust'un sonu gelmez tasvirleri de bulu­nur. Ama çok sınırlı miktarda bulunur. Bunların güzel oldu­ğu anlaşılır anlaşılmaz, kitap elimden fırlar ve ben artık onu okumaya tahammül edemem. Bir dize bana büyülenme his­si verdiyse ben o dizedeki yürüyen, sırtını kumların kırbaç­ladığı adam olurum. Büyülenmem hemen kendime yönelir. Okuduğum, işittiğim her şey benimdir.
YALNIZLIĞIN YARATTIĞI İNSAN Pardösüsünün kürklü yakasını kaldırınca üşüdü mü diye baktım. Aslında soluk esmer yüzü balmumu gibi sararmıştı. – Üşüdün, dedim. Kaşını kaldırdı. Yanağındaki çıban yerinde kan yoktu. Durdum. Yüzünü avuçlarıma alıp ovaladım. – Neden böyle oldun, dedim. Güldü. Karanlığa doğru tükürdü. Başını iki tarafa şiddetle
"Çehov’a laf etmeyin,” dedi Marya İvanovna, “ben onu bütün yazarlardan daha fazla severim.”
Sayfa 386 - Can Yayınları
''Ne bu senin vişne takıntın?''dedi,yüzüne yayılan ve daha evvel rastlamadığım eşsiz bir tebessümle.Kara gözlerinde yine değişik bir yoğunluk vardı.''Çok severim vişneyi,''dedim gülümseyerek. Yüzüne yayılan tebessüm artarken dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdı.Üst dudağımı dudakları arasına aldığında,kalbimin sesi dışarıdan duyulabilirdi.Birkaç saniye,dudaklarının usul usul dudaklarımda dolaşmasına izin verdikten sonra,ben de karşılık vermeye başladım.İki elini belime yerleştirerek beni tamamen kendine doğru çekmişti.Nerede olduğumu,kim olduğumu ve zamanı unutmuş,nutkum tutulmuş bir vaziyette Bora ile öpüşüyordum;saniyeler bir asır gibi geliyor,ciğerlerime üflediği tatlı bir deniz esintisi sanki bana hayat veriyordu.Dönme dolabın en zirve noktasındaydık ve dünyada ikimizden başka hiç kimse yoktu.Dudaklarını dudaklarımdan ayırıp gözlerini gözlerime değdirdiğinde,onu ilk defa görüyormuş gibi bakıyordum...
Reklam
Mümin kulu nafile ibadetle Allah Teala’ya yaklaştıran mertebenin büyüklüklüğüne şu hadis-i kudsiden daha açık bir delil bulunamaz: “Kulum bana nafile ibadetlerle durmadan yaklaşır; nihayet onu severim. Bir kere de onu sevdim mi, artık ben o kulumun işiticeği kulağı, göreceği gözü, kuvvetle kavrayacağı eli ve yürüyeceği ayağı olurum, (fena şeyleri dinlemekten, fena şeylere bakmaktan, helal olmayan şeylere el uzatmaktan, fena yoldan yürümekten onu korurum). Eğer benden bir şey dilerse onu veririm, bana sığınırsa muhakkak onu himaye ederim.” (Buhari).
GECEYE KARŞI MÜDAFAA I Hayır, ben varım, yalnız ben, İster dursun, ister aksın suları. Bana başka başka şekiller gösteriyor, Vücudumun sonsuz arzuları.
Sayfa 241Kitabı okudu
''Birader! Aşık olmak başkadır maşuk olmak yine başka. Dürdane'ye ben âşığım! O da beni sevseydi âşığın en mesudu ben olurdum. Fakat sevmediği için aşkımın sona ermesi gerekir mi? Hele özellikle beni sevmedi diye, sevdiğime düşman olmak elimden gelir mi? Mademki ben onu seviyorum, onun sevdiklerini de severim. Aksi takdirde ben âşık değil, bencil bir zalim olmuş olurum.''
Sayfa 119 - İş bankası kültür yayınları türk edebiyatı klasikleriKitabı okudu
İnsan ya kendi kendine konuşur ya kendi kendine yazar. Kendi kendine konuşmayı makbul saymazlar. Oysa ne fark var ki arada? . Yaşamak her şeye rağmen bir iz bırakmaktır yeryüzünde. -Ben de yaşadım, sizin kadar!- . Kim bir defterde benim adımı geçirmek lüzumunu hisseder ki? . İnsan eşya almayı sevmese de boşluklar zamanla doluyor, sonra bir
Reklam
“Her kim bir dostuma düşmanlık ederse, ben ona karşı harb ilân ederim. Kulum, kendisine emrettiğim farzlardan, bence daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık sağlayamaz. Kulum bana (farzlara ilâveten işlediği) nâfile ibadetlerle durmadan yaklaşır; nihâyet ben onu severim. Kulumu sevince de (âdeta) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden ne isterse, onu mutlaka veririm, bana sığınırsa, onu korurum.” (Buhârî, Rikak 38)
2.Cilt
En sevdiği malı Allah rızâsı için veren sahâbîler arasında, Hz. Ömer’in faziletli oğlu Abdullah’ın ayrı bir yeri vardır. İbni Ömer hazretleri çok zengindi. Kölelerinin, câriyelerinin hesabı yoktu. Bu câriyelerden Dümeyne adlı çok güzel bir kıza gönlünü kaptırmıştı. Bilindiği üzere câriye, alınıp satılan bir nevi mal durumundadır. Abdullah İbni Ömer “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça, en iyiye eremezsiniz” âyetini hatırlayınca, Dümeyne’yi hemen âzâd etti ve onu mülkünden çıkardı. Daha sonra da âzadlı kölesi büyük âlim Nâfi` ile evlendirdi. Hulefâ-yı râşidînin beşincisi diye meşhur olan Ömer İbni Abdülaziz hazretleri çuval çuval şeker alır, fakirlere dağıtırmış. Ona: - Böyle yapacağına para dağıtsan olmaz mı? diye sormuşlar. O da: - Ben şekeri çok severim. Onun için sevdiğim şeyi infâk etmek istedim, demiş.
1.005 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.