İstanbul'dan Vedaname
Medeniyetten isti'fam, sizi düşündürecek. Evet böyle istibdat ve sefahet ve zilletle memzuç medeniyete bedeviyeti tercih ediyorum. Bu medeniyet eşhası fakir ve sefih ve ahlâksız eder. Fakat hakikî medeniyet, nev-i insaniyyetin terakkî ve tekemmülüne ve mahiyet-i neviyesinin kuvveden fiile çıkmasına hizmet eder. Bu nokta-i nazardan medeniyeti istememek, insaniyeti istememektir.
+ İstanbul'dan Vedaname
Vedaname, Said-i Kürdi'nin gözüyle 1908-1909 İstanbul'unun resmidir. Resimde öne çıkan iki figür dikkat çekmektedir. Biri "gelin libası giymiş acuze-i şemta" diğeri ise "sureten medeni; sîreten vahşidir. İki betimleme de siyasala ilişkindir. İstibdada kötülük-sevici yaşlı cadı benzetmesi yapan Vedaname, meşrutiyet adıyla aynı durumun sürdürülmesini cadının genç ve güzel görünerek milleti aldatmasına benzetir...
Sayfa 143 - Nûbihar
Reklam
İstanbul'dan Vedaname
İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi, İstanbul'dan Vedaname başlığıyla bir yazıya yer verir. Vedaname, Bediüzzaman'ın Kürtlerin saadeti için geldiği İstanbul'da yaşadığı büyük hayal kırıklığının fotoğrafıdır. Metin, iktidarın eşitlik ve kardeşlik yaklaşımını ifşa eder. Meşrutiyetin iddia ettiği eşitliğin siyasette ve toplumsal hayatta bir karşılığının olmadığını; bu sistemde eşitlik isteyen Kürd'ün bunu yaşayacağı tek alanın cezaevi koşullarındaki eşitlik olduğunu belirtir. ...
Sayfa 143 - Nûbihar
Üçüncü Muradın muhtelif kadınlardan, oğlan ve kız 102 çocuğu olmuştu. Ölümünde bunlardan 20 erkek evlâdı hayatta idi… En büyük Şehzade Mehmed, Padişah oldu ve padişah olur olmaz, öbür on dokuz kardeşini idam ettirdi. Bunlardan Mustafa ve Beyazıt 17 18 yaşlarında, Osman ve Abdullah 13 15 yaşlarında, geri kalan on beşi de henüz meme çocuğu idiler, analarının bağrından feryat ve figan içinde alınarak cellâda verildiler. Bu vakalar, Osmanlı hanedanı tarihinin en korkunç cinayetlerindendir. Büyük şehzadelerin hocası, devrin kıymetli şairlerinden Nev î Efendi idi. Bu zatın anlattığına göre bilhassa Şehzade Mustafa gayet güzel bir çocukmuş, zarif ve ince ruhlu imiş, çok güzel konuşurmuş ve şiire, edebiyata karşı da fevkalâde meraklı, hevesli imiş… Babasının ölümü nü ve büyük kardeşi Mehmed in tahta çıktığını öğrenince, kendisini bekliyen fecî âkıbeti hissetmiş ve hemen bir kâğıt parçasına şu beyti yazarak hocası Nev î Efendiye bir vedaname gibi yollatmıştı: Nâsiyemde Kâtibi Kudret ne yazdı bilmedim Ah kim bu gülşeni âlemde bir gez gülmedim…
Sayfa 113 - Doğan KitapKitabı okudu
onuncu yıl nutkunda yapılan düzeltmeler hakkındadır.
1933 İlkteşrin (Ekim) ortalarında : - Onuncu yıl dönümünde ne söyleyeceğiz? Düşünüp bir şeyler hazırlayalım! tarzında bir emir vermişti. Ekseriya emirlerinin sınırları çok genişti. Yani bunu alan, gayret ve kabiliyetine göre onu, emirlerin sınırlarından çıkmadan muhtelif derecede ifa edebilirdi. Ve o işteki azami verimini vermesi mümkün olurdu. Mesela yukarıdaki emre göre baştan aşağı bir nutuk müsveddesi hazırlanabileceği gibi, mevzuubahis edilebilecek noktaların tespiti veyahut onların düşünülmesiyle de iktifa olunabilirdi (yetinilebilirdi). Fakat her halde Atatürk, asgari olarak, muhatabına "-Bundan böyle zihnin bilhassa bununla meşgul olsun!" demiş bulunuyordu. Bu emri alışımın ikinci günü, adetim olduğu veçhile (üzere), Yaverlikten Atatürk' ün uyandığı haberi verilince odasına gitmiştim. Beni görünce: - Bu gece çalıştım ve nutku yazdım, dedi. Bazen pek geç de olsa misafirlerini uğurladıktan sonra oturup çalışırdı... ... Ondan sonra gerek kendi düşünceleri, gerek kendi mütalaaları üzerine nutuk bazı değişiklikler görmüştür... Fakat okuyucularımın dikkatini bilhassa ... dört satır üzerine çekmek isterim: "Bu söylediklerim hakikat olduğu gün senden ve bütün medeni beşeriyetten dileğim şudur: "Beni hatırlayınız." Bu sözler bana çok hazin gelmişti, adeta bir vedaname hissi veriyordu. Bütün milletin o güne onunla erişmeyi dilediğini ve düşündüğünü söyleyip bu cümlenin kaldırılmasını rica ettim. Cümlenin sonuna görülen işareti koydu, sonra müsveddeyi gören hemen herkes aynı şeyi tekrarlayınca cümleyi çizdi. -Yusuf Hikmet BAYUR
Sayfa 212 - "Onuncu Yıl Nutku Hakkında Bir Hatıra", Ulus Gazetesi, 10 Sonteşrin 1939, s.11Kitabı okudu
YAZAR TANITIMI HALIDE EDİP ADIVAR
D. 1884 ( İstanbul) Ö. 9 Ocak 1964 ( İstanbul) (Doğum yılı bazı kayıtlarda 1882 diye gecmekte) Babası ll.Abdülhamit devrinde Padişah hazinesi kâtipliği, Yanya ve Bursa da Reji müdürlüğü yapan Mehmet Edip bey, Annesi Fatma Berifem hanımdır. Annesini kücük yaşta kaybeden Halide Edip Amerikan kolejinde eğitim almış ve bir jurnal ( II.
Reklam
Küçük notlar
III. Murad'ın muhtelif kadınlardan, oğlan ve kız 102 çocuğu olmuştu. Ölümünde bunlardan 20 erkek evladı hayattaydı... En büyük Şehzade Mehmed, padişah oldu ve padişah olur olmaz, öbür 19 kardeşini idam ettirdi. Bunlardan Mustafa ve Bayezid 17-18 yaşlarında, Osman ve Abdullah 13-15 yaşlarında, geri kalan 15'i de henüz meme çocuğuydular, analarının bağrından feryat ve figan içinde alınarak cellada verildiler. Bu vakalar, Osmanlı hanedanı tarihinin en korkunç cinayetlerindendir. Büyük şehzadelerin hocası, devrin kıymetli şairlerinden Nev'î Efendi'ydi. Bu zatın anlattığına göre bilhassa Şehzade Mustafa gayet güzel bir çocukmuş, zarif ve ince ruhluymuş, çok güzel konuşurmuş ve şiire, edebiyata karşıda fevkalade meraklı, hevesliymiş... Babasının ölümünü ve büyük kardeşi Mehmed'in tahta çıktığını öğrenince, kendisini bekleyen feci akıbeti hissetmiş ve hemen bir kâğıt parçasına şu beyti yazarak hocası Nev'î Efendi'ye bir vedaname gibi yollatmıştı: Nasiyemde kâtib-i kudret ne yazdı bilemedim Ah kim bu gülşen-i âlemde bir gez gülmedim...
Sayfa 100 - Doğan KitapKitabı okudu
16 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.