Bu derslerin ve öğretmenlerin öğrencisi olmak vardı…
Geliyorum derslere ve öğretmenlere: Felsefe ve Mesalik-i Felsefe : Ziya Gökalp İçtimaiyat (Toplumbilim) : Ziya Gökalp Tarih-i Terbiye : Nafi Atuf Kansu Türk Edebiyat : Yakup Kadri Karaosmanoğlu Türk Lisanı : Veled Çelebi İzbudak Rus Edebiyatı : Ahmet Ağaoğlu İngiliz Edebiyatı: Halide Edip Adıvar Fransız Edebiyatı: Müfide Ferit Tek Türk Sanayi-i Nefise Tarihi: Hamdullah Suphi Tanrıöver Bütün listeyi uzun uzun yazmayacağım buraya, ama Hukuk-ı Esasiye, yani Temel Hukuk’tan, İktisad-ı Nazari’ye, İstatistik’ten Kadim Asya Tarihine uzanan geniş bir yelpaze.
Tecrübem bana anlattı ki bir "dili öğrenmek", muhakkak o dil üzerine yazılmış "edebî kitaplar" ile fazla meşgul olmakla elde edilebiliyor. Yoksa "İmam Sibeveyh" kadar "kavâid bilmekle" dil öğrenilmiyor. Yine bu tecrübem bana anlattı ki, medrese hocalarının Arapça öğrenememeleri, sarf ve nahiv, fıkıh ve ferâizden, "edebî kitapları okumaya" vakitleri kalmadığı içinmiş. Artık bundan sonra bulabildiğim edebî kitaplarla meşgul olmaya başladım.
Sayfa 30
Reklam
Atatürk, 29 Ocak 1923 Pazartesi günü Uşşakizade Muammer Beyin kızı Lâtife Hanım'la İzmir'de evlenmiştir. Türkiye'de, evlenecek olan kadınla erkeğin, ayni masada karşılıklı oturdukları ilk nikah töreni budur. İzmir'in köklü ve varlıklı ailelerinden Uşşakizade Muammer Bey'in kızı olan Latife Hanım, 1898'de İzmir'de
Sayfa 114 - Güven KitabeviKitabı okudu
Mevlâna'nın Mesnevî, Dîvân-ı Kebîr, Dîvân-ı Şemsü'l-Hakayık gibi manzum ve Fihi mâ-Fih, Mektubât gibi mensur eserleri vardır. Mesnevî'si 6 cilttir, ilâve yedinci cildin kendilerinin olmadığı hakkındaki zan kuvvetlidir. Mesnevî, didaktik (öğ- retici) bir kitap olarak kaleme alınmıştır. Hikâyelerle büyük ve derin hakikatlar izah edilmiştir. Hem avama, hem havâssa hitâb eder. Mesnevî'nin şerhini Ankaravî yapmış ve bu şerh neşredilmiştir. Abidin Pa- şa'nın tercümesi de matbudur, fakat noksan kalmıştır. Şair Ahmed Avni (Ko- nuk) bey de bir Mesnevi Şerhi yapmıştır. Bu halen Türbe kütüphanesindedir. Tâhirü'l-Mevlevî'nin de bir tercümesi vardır. Veled Çelebi (İzbudak) efendinin tercümesi Maârif Vekâleti tarafından tab'edilmiştir. Mevlâna 20 seneyi bulan sürekli seyahatlarıyla geniş bir görgü ve kültür hazinesine sahip olmuş, Anadolu'da Rumca öğrenerek klasik Yunan kültürüyle de temas edip, fikrî ve tasavvufî büyük terkibini [=sentezini] Peygamber'e ve İslâm'a olan derin iman zemini üzerine kurmuştur.
Sayfa 553
Şapka Destanı
... Devlet İzbudak'ın naklettiği bir diğer hatırayı da burada muhakkak belirtmek istiyoruz. Şöyle diyor: "Babamın hafif buruşuk bir şapkası vardı. Bir gün Galata Köprüsü'nden geçerken eskiden tanıdığı bir hocaefendi selam vermediği gibi bir de ters ters şapkasına bakmış. Veled Çelebi'nin bu olay üzerine uzunca bir şiiri vardır.
Bir gün Hazret-i Mevlâna medreseye giderken, bir kuyumcu dükkânının önünden geçiyormuş. Bir kuyumcunun çırağı çekiç ile bir şey döğüyormuş. Mevlâna bu dükkânın içinden gelen "tik, tak!” sesinden bir vecd duymuş. Derhal kollarını havaya kaldırarak sokakta dönmeye başlamış. Kuyumcu, Hazret-i Mevlâna'nın sokakta durmadan döndüğünü görünce: "Salâ ey ahali, mallarımı yağma ediniz!" demiş ve ahali de kuyumcu dükkânını yağma etmiş. [Kendisi] Mevlâna'nın arkasına takılarak ona derviş olmuştur. Bu zâtın adı Şeyh Salâhaddin-i Zerkûb'dur. Artık Salâhaddin-i Zerkûb, Mevlâna'nın yanından ayrılmamış, ona âşık olmuştur. İşte semâya bu suretle başladılar. Müteaddit Mevlevîler arasında bu rivayet dolaşmaktadır. Bundan sonra semâhanede semâ başlamıştır. Mevlâna'nın sandukaları da semâhaneden görünerek, onlara ayrı bir huşu vermektedir.
Sayfa 142 - TimaşKitabı okudu
Reklam
16 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.