O, külək olduğu üçün başını zibil qabına soxub, nədənsə qisas alacaqmış kimi var-gücü ilə tüpürdü. Dikəlib cibindən çıxardığı dəsmalla burnunu sildi, dayandı, dayandı, soruşdu: – Heç kimin yoxdur buralarda? – Yox – yaşı qırxdan çox olan, sifətdən ata oxşayan, kök, bığlı taksi sürücüsü başa düşə bilmirdi nə üçün, hansı səbəbdən durub bura gəlmişəm,
Türkiye’de adalet sistemi üzerine...
Yıl 2001 Hediye, Beş yaşındaydı. Gayet sağlıklı bir çocuktu. Hayat doluydu. Evinin önünde oynuyordu.Otomobil çarptı. Çarpan kişi kaçtı. Hediyecik acilen hastaneye kaldırıldı. “Hayati tehlikesi yok” raporu verildi. Çarpan kişi yakalandı ama Bu rapor üzerine, serbest bırakıldı. Oysa Hediye, kafasına aldığı darbe nedeniyle hem zihinsel, hem
Reklam
Dağı Dağa Kavuşturan Pancarın yarısı ya kurtuldu ya kurtulmadı.Buğdayın, arpanın,yulafın,çavdarın ne olacağı belli değil; ama defterdar bey mal müdürüne bastıracak, o da esnafın, tüccarın gırtlağına binecek; geçen yıl beş almışsa, Kazanç Vergisi'ni bu yıl yediye çıkaracak; Vergi her yıl artmalıdır; çünkü Maliye Vekili bir yandan, ildeki fırka mûtemedi beri yandan defterdarları zorlayıp durmaktadır.Belli ki, onları da bir zorlayan var: İsmet Paşa'ya-en başta demir yolları için- para lazım. Oysa, esnafın, tüccarın kazancı toprağa, toprak da gökyüzüne bağlıdır: Yağmur vaktinde ve yeterince yağmalı; ekinlere kına, pancarlara kurt düşmemeli ki...Allah çiftçiye, rençbere vermeli ki, onlar da kasabanın çarşısına, pazarına para akıtsın! Boşuna değildir, zahirecilerle birlikte, yemenicisinin, manifaturacısının, demircisinin, nalbantının, arabacısının, bakkalının, çakkalının, bir evlek toprağı bile olmayanlar dahil, İkizkaya'nın ardında bulut gözlemeleri ve yağmur duasına çıkmaları! Allah köylünün yüzüne bakmazsa, köylü ne ile alışveriş edecek? Alışveriş olmazsa kazanç nereden sağlanacak? Ki vergisi olsun ve ödenebilsin? Ne var ki bu sorular mal müdürüne vız geliyor; çünkü Ankara'nın semtine uğramıyor. Tarık Buğra, Yağmur Beklerken sf:189
Ekim Ayı Hikaye Etkinliği - Kafası Dağınık Gonca
Gonca, annesiyle babası mahkemeden bekar birer insan olarak ayrıldığı gün on bir yaşındaydı. Sonra çok döndü dünya, çok şey değişti. Yapraklar yeşerdi dallarda ve soldu baharlarla bir. Döküldü. Gonca tüm yaprakları toplayıp tekrar takmak isterdi dalların sivri uçlarına, o zamanlar bir aileye sahipti. Şimdiyse bir enkaza. Ağaçtan yapraklar düşer de
Benim sağ gözüm vara yoğa Acısından hıncından olmazlığından gülümser Bana bağışıklık verdi Hüznün karaya çarpan aklığı Kime ne söylediysem Çoğu bende kaldı…
Süleyman Unutmaz
Süleyman Unutmaz
Ekim,2003. Babasız büyüyen bütün çocuklara..
Ben 1980’lerin kırıcı yokluğu içinde babasız büyüyen küçük bir kız çocuğuyum.. 7 yaşında öğrendim her kızın bir babası olduğunu. Annemin beni tek başına doğurduğunu sandım hep. Hayatım küçük bir pencere kenarında akıp gitti uzunca. Çocukları izlemekten çocukluğumu kaçırdım. Memleket gibi Fakir, küçük ve bakımsız bir evimiz vardı. Şimdilerde
Reklam
70 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.