sen de ağlıyorsan biz intihar mı edelim?
türküsü mü olalım tokat dolaylarının
bu dünya yetmiyorsa diğerine gidelim
kalbini çoğaltalım; ölülerin, sağların
Hüzünlü ve dolu dizgin hissedilen bir aşk...
Adam aşık çok aşık, bir kadına takıntılı...
Onu sürekli takip edecek, yaşadığı evinin odalarının krokisini çıkaracak kadar, giydiği her kıyafeti ezberleyecek kadar aşık...
Kadının ise adı yok, bir yüzüğü var birde yürüdüğü sokaklar...
.
Benim için önemli bir kitaptı. Tüm hücrelerimle hissettim aşkı, hem saygı duydum hem de korktum böyle bir aşktan. Neyse ki kimseye zarar vermedi ama bu hikaye bende yarım kaldı. Aklımda bin tane soru kaldı. Neyseki şanslıyım yazarımız değer verdiğim bir meslektaşımın kuzeni, bu hikayeyi büyük bir hayranlıkla dinleyeceğim.
.
Yazarın okuduğum ilk kitabı. Hem şiir hem roman tadında hemde yazarın orjinal yazı ve çizim sayfalarının da yer aldığı özel bir kitap. Yazarımızın tarzı farklı ve ilginçti. O şiirsel anlatım, numaralı satırlar, kalbe dokunan cümleler...Çok sevdim, yazarımızın tüm kitaplarını okumak dileğimle..
Tavsiyemdir
Şair nesir tarzında yazdığında bile şiir gibi yazar farkında olarak veya olmayarak...
O yüzden okur da kalbinde hep bir ahenk, bir ses uyumu yakalar satırları okurken...
Biz okurlar kelimelerimizin yetmediği yerde kalbimizin sesini nasıl bir şairin şiirine yükleyerek söylüyorsak anladım ki şair ve yazarlar da bazen mezarlardan gelen bir sese emanet eder gibi kendilerinden önce yazılmış şiir ve romanlarda buluyorlar kendi akislerini... Ve o yüzden sanırım birçok yazarla sohbet havasında hatta samimi bir edayla 'senli-benli' yazılar yazmış kitabında...
Kitapta başka neler var;
anılar var, anıların silinmeyen izleri,
sayıklamalar, hayaller, hiç bitmeyecek gibi anlatmalar hiç konuşmayacakmış gibi susuşlar,
başka şair ve yazarlarla derinlemesine muhabbetler,
bir cümlenin büyüsüne kapılıp sayfalarca iç dökmeler
bir mısranın ardına düşüp kendi şiirini aramalar,
Kokular...zihnin silinmeyen bölümlerine saklanmış kokular. çocukluğuna götüren kokular, belli bir âna, belli bir yere, belli bir vakte götüren kokular...Ve o kokunun rayihasında zaman yolculukları...
Yıldızlı bir gecenin serinliğinde çay da içiyorsun, başkasının içtiği sigaranın kokusunu da duyuyorsun,
Bir otobüs yolculuğunda kendi hayallerini de kuruyorsun satırların arasında...
Ama her yazının sonunda tutup dedemizin o mübarek elini öpüyorsun..Bütün bu yazma tılsımının asıl ilhamı o el'miş gibi hürmetle öpüyorsun...
Sonra tutunamayışlar, hep tutunamayışlar, bütün tutunamayanlara özgü kendiyle konuşmalar, en çok da kendiyle, çünkü insan en çok kendini dinler...
bazı satırlarına vurulmaya ihtiyacım varmış
mesela "kendime yaptığım kaçışlar solgun zekamı hırpalamaktan başka neye yarıyordu yavrucuğum?" ya da "her şey hakkında her şeyi bildiğimi ve hiçbir şey hakkında hiçbir şey bilmediğimi aynı anda sanabiliyordum. kendimi Allah'ın gözünden izlemekle insanların gözünden izlemek arasında kalıyordum sürekli." gibi. "bu, ömrümüzün hikayesidir. kalbimiz en çok bu hikayeyi taşır içinde. bizden sonra da o rüzgarlar o gecelerde esmeyi sürdürür. ve her rüzgar milyon yıllık ölümlerle doludur. ben böyle dinlerim rüzgarları." deyişi kitaptaki denemelerin özetiydi adeta.
kendisiyle yaptığı konuşmalar, sevdiği şahsiyetlerle konuşmaları, havadan sudan rüzgarlardan ve günahlardan en çok da Allah'tan bahsettiği yazılar demeti oluşturmuş iki kapak arasında. kitabın nihayetinde ise en sonunda şarkıya dönüyor. hangi şarkı mı? işte o şarkıya.