İnsan ne kadar dünyevi yetersizliğinin mahpusu olursa -olsun -ve hatta isterse, pencerenin pervazına güçlükle yapışmış, bir hasta ve artık ölümün damgasını taşıyan biri sıfatına sahip bulunursa bulunsun o ölçüde düş kırıklığına mahkumdur.
Aslında herkes, seslerden oluşma çalılıkların kuşatması altındaydı, herkes hayatı boyunca o çalının içinde dolanıp duruyordu, yürüyordu, yürüyordu, fakat yine de içine girilmesi imkansız bir sesler ormanında , bulunduğu yerin sürgünüydü; geceleri topraktan filizlenircesine gelen seslere takılıp kalmıştı; bütün zamanların ve mekanların ötesine başlayan orman köklerine takılıp kalmıştı; evet herkes ehlileştirilmesi imkansız seslerin ve onların ahtapotun seni andıran kulların tehdidi altındaydı; birbirlerine sarılırken ona sarılan ses dallarının, dal dal seslerin tehdidi altındaydı; bunlar birbirlerinden ayrılarak dallanıp budaklanırlar.
Kötülük, kalmıştı, ve şimdi Vergilius onu algılıyordu,algılamaya yargılıydı; bu, insan ruhunun tutsak edilmişliğinin kötülüğüydü; ve o ruh için her özgürleşme, hep yeni bir tutsak ediliş anlamına geliyordu.