Kendimizi biricik sandığımız şu hayatta eninde sonunda birbirimize, bilhassa benzemekten en çok çekindiklerimize, babamıza ve annemize benzeyeceğimizi bilmek ne acı.
Zamanla, o arayıp da bir türlü bulamadığım sebebi bilmeye ihtiyacım olmadığını anladım. Böyle olmuştu işte. Her ne olmuşsa olmuş ve böyle olmuştu. Aşk bitmişti. O gitmişti. Kargalar gelmişti. Buydu artık hayatım.
Bir gün şeklini unutsam da hayatımın bir döneminde seni çok sevdiğimi hiç unutmayacağımı biliyorum. Fakat benden bu kadar Osman, ben artık istemiyorum.
Gerek balık türleri ve domuzlar, gerekse yediğimiz diğer hayvanlardan söz ederken, sebep olunan bu acıdan daha mühim şeyler yok mudur? Elbette vardır. Ancak sormamız gereken bu değil. Bu acı suşiden, beykından veya tavuk nugetten daha önemli olabilir mi? Sormamız gereken budur.
"Ne kadar da budalayım," dedi Ruth yakınarak. "Ama elimde değil. Seni o kadar çok seviyorum ki, Martin. Zamanla daha açık fikirli olacağım; fakat şu anda geçmişin o hayaletlerini elimde olmadan kıskanıyorum ve biliyorsun ki senin geçmişin hayaletlerle dolu."
Gönlünün tüm cömertliğiyle çağırdı beni, yoksulluktan, umutsuzluktan başka bölüşecek bir şeyi yok biliyorum, gene de nasıl da mutlu kılıyordu varlığı beni..
Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.
Ayaklarımız altında bir zemin yok artık. Bir çatımız da. Gelecek yok. Geçmişin izleriyse çoktan silinmeye başladı. Aşk, bize bu sonsuz boşlukta ev olacak tek şey.