Fakat tabiatta ne hep ne hiç vardı. Hep veya hiç beraber oldukları zaman, insan kafasının o terazi mükemmeliyetinin bir sakatlığı oluyordu. Bu harikulade cihaz kendi mükemmeliyetinde şaşırınca bir muadele çıkardı. Veyl onu düstur tanıyanlara, bu mûdil hayatı onun zaviyesinden görenlere!.. Bu hemdesi noktada insanoğlu bütün hayatın kendi elinde olduğunu sanırdı. Çünkü bu öyle bir noktadır ki, orada yalnız kendimiz varız. Daha doğrusu bir ânımız. Çünkü "hep veya hiç"i biz dahi biraz kendimizde derinleştirdik mi, terazi mücerret muvazenesinden kıl kadar uzaklaştı mı unutur; azapların, aldatıcı hayallerin, ümitlerin, pişmanlıkların dünyası başlardı. Ya hep ya hiç. Hayır, her şeyden biraz.
Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurur:
"Veyl olsun insanları güldürmek için konuşup yalan söyleyene! Veyl olsun ona, veyl olsun ona!"
Mizahlarında yalanı terk edip, şaka yere bile olsa bir günah ile latife yapmayanlara, cennetin ortasında bir köşk verileceği vaat edilmiştir. Ve bu vaade Peygamber Efendimiz kefil olmuştur.
"Siyonizmin istediği müslüman profili ;
Namaz kılacak, hacca gidecek ama dünyada mevcut zulüm düzenine ses çıkarmayacak.
Allah-u Ekber'i sadece namaza başlama ritüeli gibi görecek ve küfür düzenlerine bir meydan okuma şiarına, kutlu cihada dönüştürmeyecek.
Veyl olsun satılmışlara!"
Ömer Faruk Korkmaz Hocaefendi
"Aşk kaderidir insanın, alnında yazısıdır, gönülde sızısıdır. Ve yoksa eğer yani ki yazmamışsa kudret kalemi ile kâtip onu alnına, beyhudedir uğraşmak. Yazılmamışı yazmaya çalışmak ne boş iş. Veyl olsun. "
Abdulkadir Çelebioğlu aynı yorumu tekrar buraya yazıyorum öyle silip engellemekle ve yaldızlı sözler ile insanları sapıklığa sürüklemeyin.
Risale-i Nuru bir siz okudunuz zaten başka hiç kimse okumadı ve herkez cahil. Ayrıca öyle gözüküyor ki sizde Risale-i Nur okumaktan Kur'an ve hadisleri anlayamamış sınız.
Ayrıca harici ve tekfirci