Ne oldu? Neden evi başına yıktın? Neden bu kadar ağladın?"
...
"Yazık değil mi gözlerine?"
...
"Sana yazık değil mi?"
...
"Neden bana yazık oluyormuş?"
...
"Onca sözü hak edecek hiçbir şey yapmamıştın. Ama benim of kemin ve öfkeli sözlerimin hedefi oldun. Yazık değil mi sana? Kalbini kırdım hatta belki gururunu. Ve vicdanım beni rahat bırakmıyor. Şimdi senin kalbini kıran, sinirini bozan o kadından ne farkım kaldı?"
...
Seni bu kadar ağlatan şey bana söylediğin sözler miydi? Ve sen, kendini Cansel'le bir mi tutuyorsun?" derken sesinde hafif bir sinir vardı.
"Yapma Vali Hanım, sen akıllı kadınsın," deyip durdu ve elinin içine, parmaklarının arasına hapsettiği eli sıktı usulca.
"Hiçbir suçun günahın yokken aramızda kalıp durmaktan bıktın. Sana o sözleri söyleten de bu oldu." Nazenin başını yavaşça sallarken, "Özür dilerim," diye fısıldayınca Metehan'ın yüzünde günler sonra bir gülümseme belirmişti.
"Dileme... Çünkü bu yaşadıklarına engel olamadığım için benim özür dilemem lazım. O sözleri söylemek de haksız değildin. Aslında suçun günahın yokken yaşadığın imalara, sözlere çok bile dayandın. Bunları yaşamana dolaylı yoldan da olsa sebep olduğum için ve engelleyemediğim, derdinin üstüne dert olduğum için ben özür dilerim."
...
Beni kıran tek şey o anki sinirle söylediğine inandığım diğer sözlerin oldu. Ben sırtımı birilerine dayamam. Sırtını dayayacağın dayanağın olurum ama kimseye sırtımı dayamam," derken kadını daha da göğsüne bastırdı. Sanki daya sırtını bana, ben sana destek olurum der gibiydi.