Home
Search
What to Read?
Sign In
Sign Up
Shopping
Explore
Books
Authors
Readers
1000Kitap Android ApplicationFREE – Download from Google Play
1000Kitap iOS ApplicationFREE – Get it from App Store
©2024 · 1000Kitap Web Application · 2.37.27
Vildan Yakut
Vildan Yakut
@vildanyktb
Öğretmen
Marmara Üniversitesi
İstanbul
İstanbul, 20 September 1977
187 reader point
Joined on January 2021
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Jon Fosse Norveç’in Haugesund kentinde 1959’da doğmuş. Ailesi anne tarafından İngiltere’de 17. yüzyılda ortaya çıkmış Quaker (kitapta da geçtiği gibi Norveççe kvekar olarak yazılıyor) mezhebine mensup.
Fosse iki kız kardeşiyle bir çiftlikte büyüyor. Hayatındaki önemli olaylardan birini henüz 7 yaşındayken yaşıyor : Geçirdiği kazada ölümden
1975 doğumlu Josh Malerman, Amerikalı roman ve öykü yazarı, film yapımcısı ve The High Strung isimli rock grubunun solist ve söz yazarlarından biridir. Yazardan “Kafes” ve “Malorie”nin ardından okuduğum üçüncü kitabı “Kırmızı Piyano” oldu. Bir sesten yola çıkarak oluşturulan kısmen fantastik kurgu olan roman, diğer kitaplara göre daha ağır ilerlese de dünya savaşları ile ilgili çok güzel tespitler içermesi açısından dikkat çekici. Savaşın tüm dünya ve tüm zamanlar için değişmezliği üzerine , değişikliğin sadece tarihsel akış sürecinde silah ve üniformada değişim geçirdiği gibi anlatımların olduğu bölümler düşündürücü: Kamuflaj elbisesi ve böcek benzetmesi gibi bir çok güzel tespit…. Romanın bütünlüğü hakkında söyleyebileceğim ise anlaşılması zor olduğu, bazı sahnelerin anlatımı hayal gücünüzü zorlayacak kadar belirsizlik taşımakta. Kitap severler için tavsiye edebileceğim bir kitap mıdır?
Bilemedim Yazarı tanıyanlar araştırıp karar verebilirler
Maggie O’Farrel’ın kaleminden “Hamnet” 2020 Women’s Prize For Fiction ödülü alarak yılın en iyi kitabı seçkilerinde yer almayı başarmış.
Hem konusu , hem de anlatısı ile çok başarılı bulduğum Hamnet’in girişinde yer alan tarihten bir not , her kitaba başlarken normalde yaşadığım merakı iki katına çıkardı ve okumak için çok sabırsızlandım.
”Tarihi Bilgi ;
1580 lerde, Stratford’daki Henley Caddesi” nde yaşayan bir çiftin üç çocuğu oldu: Önce Susanna, ardından ikiz olan Hamnet ve Judith doğdu. Hamnet adındaki oğlan 1596’da,11 yaşında öldü. Dört yıl kadar sonra, babası Hamlet adında bir oyun yazdı.”
İşte bu notun ardından yazarın da belirttiği gibi Hamnet’in kısa yaşamını temel alan bu kurgu romanda, gerçek Hamnet’e ve ailesine dair bilinen kısıtlı tarihi gerçeklere olabildiğince sadık kalınmaya çalışılsa da, değiştirilen ya da kitapta kullanılmayan bazı detaylar da olmuş.
Gerçekler ve tahminlerle yazılmış olsa da en az Shakespeare trajedileri kadar trajik bir roman olduğunu söyleyebilirim. Sonuçta bu kitapta anlatılan yaşantılar Shakespeare in trajedialarını besleyen bir kaynak gibi görünüyor.
Karakterlere ait mistik güçlerin de süslediği satırlar kitaba efsanevi bir tat da katmakta. Hamnet in ölümüne sebep olan Veba ile ilgili anlatılan hikayeyi okurken ise , o bölümün sevgili @sunayakın ın kaleminden çıkmış olabileceği hissine kapılmamak elde değildi.
Baştaki tarihi bilgiyi okuduktan sonra hala merak etmeyenler varsa kendileri bilirler ama bence okuyun
Reader Follow Recommendations
1949 Lübnan doğumlu yazar, babasının ölümünün ardından aile köklerine inmek için dedesine ait bir valiz dolusu mektup ve notlarından yararlanarak yaptığı geçmişine yolculuğu konu ediniyor “Yolların Başlangıcı”nda. Zihninizde büyük bir soy ağacının tek tek dallarının çizildiğini hayal edebildiğiniz bu anlatımı okurken aile içi ilişkiler, mezhep farklılıkları, coğrafyanın kadere etkisi, Osmanlı İmparatorluğunun son dönemleri, doğru batılılaşmanın gerekleri,Atatürk’ün ideal dünya görüşü, bireysel özelliklerin kuşaklar arası aktarımı gibi bir çok konuya değinilirken , siz de düşünmeden edemiyorsunuz. Kurgu bir roman olmadığı gibi didaktik bir anlatıma da sahip olmayan bu kendimce “soyografi” diye adlandırdığım “Yolların Başlangıcı”nı okuduktan sonra kendi köklerimi düşünmeye başladım. ( Bu kitabı okuyup da kendi köklerini düşünmeyen olmamıştır herhalde.)
Aile büyüklerimden yaşarlarken yeterince ayrıntıyı edinememiş olmamın üzüntüsünü yaşamaktayım şu anda. Elimde sadece üç kuşaktan oluşan çok genel bir bilgi bulunmakta sadece.
“Bir mahkeme bir çocuğun… yetiştirilmesiyle ilgili… herhangi bir hususta karar verirken öncelikle çocuğun refahını dikkate alacaktır.
Çocuk yasası madde 1(a) (1989)”
İan McEwan’ın “Kefaret” inin ardından yazarla hemen vedalaşmak istemeyince, çokça tavsiye edilen “Çocuk Yasası”nı da okumak istedim.
Gayet akıcı bir anlatım ile arka fondaki aşkın önünde, özellikle çocuklarla ilgili kanunların önüne çıkarılan dini doktrinler , aile düzenleri gibi hassas konular işlenmiş. Karakterlerin inançlarının ve ümitlerinin ifade edildiği bölümlerde, tüyleri diken diken eden sahneler McEwan’ın başarısını bir kez daha ispatlamakta.
2017 de aynı isimle filme de konu olan “Çocuk Yasası”nın, yazarla henüz tanışmayanlar için güzel bir başlangıç kitabı olabileceğini düşünüyorum ve henüz okumayan herkese tavsiye ediyorum.
“Avuçlarımda Hala Sıcaklığın Var”…
Osman Blacıgil’den yine heyecan dolu bir dönem romanı.
“68 Kuşağı’nın kanla, irfanla yazdığı, aşkla beslediği büyük destan…”
Her okuduğum Balcıgil romanında olduğu gibi yine hüzünle okuyup sonunda da hüzünle vedalaştım bu kitapla da. Bir çok insandan, bir çok kaynaktan duyduğum ancak iç yüzünü, yaşanan olayların gerçekliklerini bilmediğim bir dönemi aydınlatan bu roman, şu anda yaşayan ya da yaşamayan ismini bildiğim bir çok insanı gerçek yüzüyle tanımama yardım etti. Bilmediğim , benim için sisler ardında yer alan 60 ların sonu ve 70’lerin başı artık daha aydınlık, daha anlaşılır bir hal aldı. Tarihi kaynaklara dayanarak her zamanki gibi dipnotlardaki aydınlatıcı bilgilerle okuru meraktan kurtaran (biraz da tembelleştiren) Osman Balcıgil, nefis bir aşk eşliğinde işlediği bu dönemi , özellikle benim gibi bu dönemden bihaber olanlar için çok güzel bir dille anlatıyor. Günümüzde yaşadığımız bazı siyasi oluşumların ve bunların gençliği etkileyişinin kitapta anlatıldığı dönemde filizlenmeye başladığını görmek çok şaşırtıcı. O günden bu güne de değişen pek bişey yok sanki. Her şey daha bir örtülü , o kadar .
Osman Balcıgil kalemini ve yakın tarih dönem romanlarını sevenler için tavsiyemdir. Kitapla ve huzurla kalın …
Kitaplardan uzak geçirdiğim günlerin sonunda ilk paylaşacağım kitabım Ahmet Ümit’ten çok sesli bir eser pardon bir masal…
“Bir Aşk Masalı”
Okurken sahnelenmiş halini hayal edebileceğiniz( şahsen keşke bir oyun olarak sahnelenebilse), şiirsel bir dille yazılmış ve beş sesten oluşan ekolu bir masal kısaca “Bir Aşk Masalı”
Tabii ki büyüklere özel bir masal.
Dünyanın beş farklı ülkesinde, beş farklı prens tarafından görülen ortak bir rüya ile başlayan masal, aynı anda beş kişinin dilinden anlatılırken çok sesli bir koronun eşlik ettiği nefis bir sahne eserinin metnini okuduğunuzu hissettiriyor. Masalda geçen beş sayısının gizemi de, gerçek aşkın keşfedilebilmesi için gerçekleştirilmesi gereken beş şartın ( kararlılık, cesaret, tutku, iyilik, özgürlük) önemi ile çok güzel vurgulanmakta .
Bu gizemli masalda, aşkı ararken yaşanan maceralarda tüm şartlar yerine getirilse de en önemli, o olmazsa diğerlerinin bir anlamının kalmayacağı şartın “özgürlük” olduğunun farkına vardıran satırlar günümüzde yaşanan kadın problemini çok güzel anlatmakta.
Kısaca “Özgürlük yoksa, aşk da yoktur.”
Ahmet Ümit’ten daha önce keyifle okuduğum polisiye romanlarından çok farklı bir tarza sahip olan “Bir Aşk Masalı” nı da zaman zaman Shakespeare in eşsiz şiirsel dilini anımsayarak keyifle okudum.
1927/2014 yılları arasında yaşayan Amerikalı yazar Daniel Keyes’ten “Algernon’a Çiçekler”….
“Keyes, 1955’ten 1956’ya kadar EC Comics için yazdı. Yazarın kariyerindeki dönüm noktası ise ilk kez 1959 yılında The Magazine of Fantasy & Science Fiction’da yayınladığı ve ardından 1966 yılında da genişleterek romana çevirdiği Algernon’a Çiçekler ya da orijinal adı ile Flowers for Algernon isimli eseri oldu. Romanı filme de uyarlanan Keyes, bu eserindeki başarısından dolayı 1959 yılında Hugo Ödülleri’ne ve 1966 yılında da Nebula Ödülleri’ne layık görüldü. “ (boboscope.com)
Düşük IQ ya sahip bir gencin, zekasını arttırmanın yanında çocukluğundan itibaren hatırlayamadaığı, anlamlandıramadığı bir çok anısının su yüzüne çıkmasını da sağlayan bilimsel bir deneyin gelişim basamaklarını anlatan son derece duygusal bir hikaye.
Zihinsel gerilik yaşayan bir insanın gözünden, ailesinden ve çevresinden gelen tepkilerin nasıl algılandığını, bu tepkilerin nasıl izler bıraktığını bilim kurgu tarzında yazdığı bu kitapta çok güzel ifade eden yazar Daniel Keyes’i saygıyla anıyorum. . Çevremizde yaşayan engelli bireyleri daha iyi anlayabilmek ve onlarla kurulan iletişimde daha bilinçli olabilmek için özel bir anlam taşıyan “Algernon’a Çiçekler” i tüm kitap dostlarıma tavsiye ediyorum.
George Orwell’ın mecazi bir dille fabl şeklinde yazdığı siyasi elştiri içerikli “Hayvan Çiftliği”romanını ilk kez okuduğum 2015 yılından sonra ikinci kez yine büyük bir keyifle okudum. Romanda yer alan karakterler ve yaşadıkları, her ne kadar SSCB nin kuruluşundan itibaren meydana gelen önemli olayları mecazi bir dille eleştiriyor olsa da , şu anda gündemde yer alan ulusal ya da uluslararası bir çok siyasi düzene de kalıp olarak nefis bir uyumluluk göstermekte.( bu noktada cuk oturmak deyimini de kullanmamız mümkün) Hal böyle olunca da kitabı okurken hayalinizde gerçek karakterlerin dışında, farklı karakterlerin yer aldığı nefis bir görsel şölen sergileniyor. Tam bir film tadında. ( Film demişken, kitabı okumuş olmama rağmen 1999 yapımı bir filmi olduğunu yeni öğrendim.)
“Hayvan Çiftliği, Pink Floyd'un Animals albümüne ilham kaynağı olmuştur.
Hayvan Çiftliği Türkiye'de ilk kez 1954 yılında o zamanki adı Maarif Vekâleti olan Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Halide Edib Adıvar'ın Türkçe çevirisiyle bastırtılmıştır. 1966 yılında kitabın ikinci baskısı yapılmıştır.” #vikipedi
Hayvan Çiftliği siyasi anlamda evrensel özelliklere sahip olduğundan zaman zaman sansüre de uğramış kitaplardan biri.
Bu kitabı hala okumayan kaldıysa eğer, fazla vakit kaybetmeden okumasını şiddetle tavsiye ediyorum.
Thomas Hardy, Londra’da minarlık eğitimi alan 1840 doğumlu İngiliz şair ve yazardır.
Önceleri roman , daha sonra romanı bırakarak şiir alanında çeşitli eserler vermiştir. @kitap insanları Aralık’ta ay ortasında okuduğumuz “Orman Sakinleri” gibi kır ve köy romanları alanında bir çok romanı mevcuttur. Manzara anlatma becerisi bir uzmanlık alanıdır. Mekan ve derinlik duygusunu çok iyi ifade eder.
Kitabın ilk sayfasında yer alan “Su havuzlarının Suskunluğundan çok daha güçlü bir mezartaşı sessizliği” ifadesi nasıl bir betimleme ustasını okumaya başladığımı göstermiş oldu zaten en başta.
Her ne kadar konusu aşk ve aile ilişkilerinin yer aldığı bir köy hayatı olsa da Hardy’nin muhteşem tasvirleri sayesinde hayallerde daha renkli bir manzara etkisi oluşturmayı başarmakta “Orman Sakinleri”.
Thomas Hardy’den okuduğum ilk kitap olan “Orman Sakinleri” nin ardından “Çılgın Kalablıktan Uzakta” yı okumak üzere listeme kaydediyorum.
Tek oktavda yazılmış bir beste tadında , bol yeşil manzaralı kitaplardan hoşlananlar için tavsiyemdir efendim… Sağlıkla ve kitapla kalın
İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Türkiye Cumhuriyeti’nin izleyeceği yolu garantilemek adına, dünya ülkeleri arasında bir ip cambazı edasıyla çok ince bir hattın üzerinden ayrılmadan o dengeyi koruyabilmek uğruna kurulan casusluk örgütü “Ters Kanatlı Şahin” i, sevgili Osman Balcıgil’in kaleminden gerçek olaylar üzerinden kugusunu okudum.
Gerçekle kurgunun ayrımının zor yapıldığı romanında , her zamanki gibi Balcıgil yine tarihin içinde seyahat ettiren özelliği ile, zaman zaman adını bildiğimiz , zaman zaman da perde arkasında bulunan ve adını bilmediğimiz nice gizli casusun özellikle İstanbul, Trakya ve Balkanlardaki büyük mücadelesini gözlerimizin önüne sermeyi başarmış.
Bir nevi Nazi lerin doğuşundan sorumlu olan ve bizim topraklarımızda yaşayan “Sebottendorff” ve akıl hocası olduğu Thule Cemiyeti, tarihe kara kalemle yazılmış olan “ Struma Gemisi”, savaş yıllarında edindiği servetle Emirgan korusunu köşkleri ile birlikte satın alan ama burasının bir kişiye ait olamayacak kadar büyük olması sebebiyle bir nevi belediyeye bağışlamak zorunda bırakılan, öldüğünde ise hiç çocuğu olmadığı için büyük servetini Darüşşafaka’ya bağışlayan silah tüccarı ve uluslarası casus Satvet Lûtfi Bey (Tozan) …. Bunlar kitap içinde çok dikkat çeken kişiler ve olaylardan bazıları.
Kitap bitti ama??? kafamda deli sorularrrr????
Kolayca çözemiyorum??? Araştırdıkça derinlerde kayboluyorum.
E.T.A. Hoffmann(Ernst Thedor Amadeus Hoffman)’dan “Kum Adam” isimli nefis bir öykü okudum. Gotik tarzda, 48 sayfa kadar kısa olmasına rağmen çok etkileyici idi. En baştan mektuplarla ilerleyen kurguda,
ilerleyen sayfalarda psikolojik içerikli, gerilimli anlatımın arasında , zaman zaman bilim kurgu dokunuşları, zaman zaman da mizahi dokunuşları hissettiren çok başarılı bir öykü idi. Adını ilk defa duyduğum 1776-1882 yılları arasında yaşamış olan E.T.A. Hoffmann eserlerinin, Çaykovski’nin Fındıkkıran’ı gibi bir çok opera bestesine esin kaynağı olduğunu öğrenmek beni çok şaşırttı. Bu öykü ile yeni bir bilgiye ulaşmış olmanın hazzı içerisindeyim
Dostoyevski’nin önerdiği Hoffmann’ın “Kedi Murr’un Hayat Görüşleri” adlı romanlarını da okumak üzere kaydediyorum.
Keyifli ve bol kitaplı günler diliyorum
Son zamanlarda, aldığı 2022 Nobel ödülü ile dikkatleri toplayan Fransız yazar ve edebiyat profösörü Annie Ernaux kendi deneyimleri üzerinden anlattığı olaylarla toplumdaki sınıf atlama, evlilik, kadın özgürlüğü, cinsellik, kürtaj, hastalık, yaşlılık ve ölüm gibi meselelere dikkat çeken eserler vermekte.
Bugün okumak için güzel bir seçim yaparak , son kitabı “Seneler” kitabından önce kısa bir tanışma olması niyetiyle Yalın Tutku’sunu okudum. Büyük bir tutkunun kaleme alınmış halini okurken isimsiz anlatıcının duygularını dinlemek benim için hüzün vericiydi. İnsanın zaman zaman sadece bir beklenti ile hayata nasıl tutunduğunu, hayattan nasıl zevk alabildiğini anlatan kısacık ve çok samimi satırlardı. Yazarla tanışmak için sanıyorum doğru bir tercihte bulunmuşum.
Kitapla dolu mutlu günler diliyorum.
Öğle arası mini kitap kulübümüzle bu ay Peter Stamm’dan “Yedi Yıl” ı okuduk. Okuma hızımın çokça düştüğü ve kitaplardan uzaklaştığım bir dönemde bir gençlik romanını andıran akıcı bir dille yazılmış kitabı keyifle okudum.
Kitapta yer alan kararsız, kişiliği oturmamış erkek karakterin aşk hayatında yaşadığı bocalamalarını ifade edişini ,kendini bu konuda hiç suçlu hissetmeyişini , mücadeleden uzak yaşantısını okurken hak mı versem, kızsam mı bilemedim. Birbirine zıt yapılara sahip iki kadın arasında kalmanın psikolojik olarak yaşattığı bunalımı çok güzel ifade etmiş Peter Stamm.
Bir de kitabı her okuyan şöyle bir geçmişe gidip üzeri örtülü ya da örtüsüz bazı anıları hatırlamıştır sanıyorum …
Zaman zaman akışta bir hareket , bir aksiyon beklentisi hissetmemek elde değildi. Kitabın finalinde ise, gelecek sezon için merak içinde bırakan dizi filmlerin sezon finali tadındaydı diyebilirim.
Okuma dönemlerinde zor zamanlar yaşayanlar için akışı hızlandıran güzel bir geçiş olarak tavsiye edebilirim.
apon Klasikleri serisinden bu ay okuduğumuz kitap Tsunetomo Yamamoto’dan “Hagakure:Saklı Yapraklar” oldu.
1659’da 71 yaşındaki bir babanın oğlu olarak dünyaya gelen Tsunetomo, istenmeyen, zayıf ve hastalıklı bir çocukluk geçirmiş. Doğduğunda hayatından ümit kesilmesine rağmen sağlıklı bir hayat sürmeyi başarmış. Edebiyat alanında başarılı olduğunu gören Mitsuşige tarafından desteklenmiş. Ustasının ölümü ardından oibara ( ustalarının ardından çıraklarının kendini öldürme töreni) yapmak istese de ustasının vasiyeti üzerine yapmamış. 1719’da doğal bir şekilde ölmüş.
Hagakure, yazıldığı Edo döneminde savaşın felsefesi , savaşçının yaşamı ve savaşta uyulması gereken kurallar üzerine yazılan önemli bir kitap. Katip Tsuramoto Taşiro tarafından, Tsunemoto’nun anlattıkları kaleme alınarak 1710/1716 yılları arasında yazılmış.
Yıldızlı ibarelerle tek tek ayrılan her kural, her anlatım genelde dönem savaşlarına özel paylaşımlar olsa da zaman zaman günmüzde hayatımıza da uyarlayabileceğimiz maddelere rastlamak mümkün.
Bir çok maddede çokça bahsedilen bir Japon geleneği vardı ki , o da “Seppuku( Hara-kiri)” idi. Bir çok bölümde verilen örneklerle anlatılan Seppuku’nın tüm inceliklerini bu kitapta bulmak mümkün. Bunların yanında bir de özellikle kitabın ikinci yarısında kafa uçurmanın inceliklerini enine boyuna örneklerle okuduk.
Tarihi açıdan sadece geleneksel Japon Savaş vb geleneklerini araştıranlar için tavsiye edebileceğim “Saklı Yapraklar’ın çeviri boyutundaki yorumum ise bugüne kadar okuduğum İthaki Japon klasiklerinden en iyisi olduğudur.
