Dolayısıyla, daha fazla deneyim yaşama, daha fazla kişiyle iletişim kurma ve daha çok seyahat etme fırsatı elde edebilmiş ve dehasını uzaklardaki tarlalara bakarak ve tek başına hayal kurarak harcamamış olsaydı, o dehanın ne kadar muazzam faydalar sağlayacağını hiç kimse ondan daha iyi bilemezdi. Ama bütün bunlar ona bahşedilmemiş, ondan esirgenmişti. Yine de, Villette, Uğultulu Tepeler ve Middlemarch gibi bütün o iyi romanların, muhterem bir papazın evine girebilmekten öte bir hayat deneyimi yaşamamış olan kadınlar tarafından, hem de o saygın evin ortak oturma odasında yazılmış olduğu gerçeğini de kabul etmek gerekir. Üstelik de bu kadınlar, Uğultulu Tepeler'i ya da Jane Eyre'i yazabilmek için her seferinde birkaç tabaka kâğıttan fazlasını alamayacak kadar yoksul idiler.
Ücretsiz olduğu takdirde saçmalık olarak görülen bir şey, işin içine para girdiğinde birden bir saygınlık kazanır. “Bir şeyler karalamak için kaşınan mavi-çoraplılar'a dudak bükmek hâlâ kabul edilebilir bir davranış olabilirdi ama bu onların cüzdanlarına para koydukları gerçeğini değiştirmiyordu. Böylece, onsekizinci yüzyılın sonlarına doğru,
Jacques Derrida adlı filozof
elli iki yaşında kalkmış
Pascale Ogier'yle birlikte,
Ken McMullen'in yönettiği
'Ghost Dance' adlı bir filmde rol almış.
Bundan dört yıl sonra da
kolları sıvamış, Peter Eisman'la birlikte
Villette Parkı projesini tasarlamış.
Bu kadarla da kalmamış,
bu tarihten sonra mimarlık