Maymunlar insanlara göre ne ise, filozoflara göre öyle olan Sofistler olmuştur.
Gerçi Voltaire, servet sahibidir de o sıralar, ama servet, bir insanı soylu yapmaya yetmez ve soylu değilsen, yasalar senden yana işlemez, elinden tutan da olmaz düştüğünde.
Sayfa 29 - Cem Yayınevi / 1. Bası, İstanbul, Eylül 1994Kitabı okuyor
Reklam
... "devlet benim"i XIV. Louis söylememiştir. Peki bunu eğer o söylemediyse, insanlar neden onun söylediğini sanırlar? Bunun suçlusu Voltaire'dir. Fransız kralının biyografisine bu uydurma sözü o eklemiştir.
Sayfa 129 - Milliyet YayınlarıKitabı okudu
İlk olarak, bütün insanların bu içi boş hayallere inanmış olduğu doğru değildir. Bu hayaller ger­ çekte avamın budalalığını beslemiştir ve halkın da, büyük adamların da avamı vardır. Ancak bilgelerin pek çoğu bun­ larla her zaman alay etmiştir. Ve aynı bilgeler haklı haksız kavramını daima halk kadar, hatta halktan daha da fazla kabul etmiştir. Cadılara, iblislere, vs. inanmak insanlık açısından gerekli olmaktan çok uzaktır. Buna karşılık, adalete inanmak mut­ lak surette elzemdir. O halde bu inanç Tanrı vergisi aklın gelişimine, cadı, cinli, vs. gibi kavramlar ise tam tersine, aynı aklın çarpıklıklarına delalet etmektedir.
Olabilecek en haksız cinayetin teklif edildiği bir devlet konseyinde adaletsizlik kelimesi asla zikredilmez. Komplo­cular, hatta en kan dökücüleri dahi hiçbir zaman, "Hadi gi­dip suç işleyelim" dememiştir. Bunun yerine hepsi de, "Tira­nın işlediği suçların vatan namına intikamını alalım", "Bize adaletsizce geleni cezalandıralım" demiştir. Kısacası korkak dalkavuklar, barbar bakanlar, iğrenç komplocular, günaha batmış hırsızlar, hepsi de kendilerine rağmen ayaklar altına aldıkları erdeme hürmet ederler.
Küçük hırsızlar bile birlik olduklarında, "Hadi gidip ça­lalım; dulun, yetimin elinden rızkını alalım"demezler. Aksi­ne şöyle derler: "Adil olalım, gidip malımızı onu gasp eden zenginlerin elinden alalım". Hırsızların kendi aralarında 16. yüzyıldan beri basılmakta olan bir sözlüğü bile vardır. Ken­dilerinin argo olarak adlandırdığı bu vokabülerde soygun, hırsızlık, vurgun kelimeleri yoktur. Kazanmaya, geri almaya tekabül eden terimler kullanırlar.
Reklam
Romalı çapulcular bütün istilalarını Fecialis* adını ver­dikleri rahipleri aracılığıyla haklı gösterirlerdi. Bir ordunun başına geçen her eşkıya akınlarına bir tebliğle başlar ve savaş tanrısına yakarır.
Eski Roma'da savaşların resmi ilanı, antlaşmaların teyidi gibi görevleri yerine getiren rahiplere verilen ad.
Bana göre adalet kavramı bütün kainatın onay verdiği o denli temel bir hakikattir ki, beşeri toplumları kahreden en büyük suçlar bile adalet kisvesi altında işlenir. Suçların en büyüğü, en azından en yıkıcısı, dolayısıyla da doğanın amacına en zıt olanı savaştır. Oysa bu suçu adalet bahanesiyle haklı göstermeye çalışmayan tek bir saldırgan dahi yoktur.
Dünya üzerinde kişinin babasına ve annesine gücü yettiği halde yiyecek vermeyi reddetmesini haklı, güzel, münasip ve namuslu bir hareket olarak gören hiçbir halk olmadığını ve hiçbir kabilenin, hatta fanatik yobazlardan oluşan bir tari­katın bile iftirayı güzel bir eylem olarak görmediğini kesin olarak beyan edebilirim.
Bana göre belli bir adalet kavramı o kadar doğaldır, bü­tün insanlar tarafından o denli evrensel şekilde kabul gör­müştür ki, bu kavram bütün kanunlardan, bütün antlaşma­lardan ve bütün dinlerden bağımsızdır. Bir Türkten, bir Me­cusiden, bir Malabarlıdan yemek yesinler, kıyafet alsınlar diye borç vermiş olduğum parayı geri istediğimde hiçbirinin aklına "Biraz bekleyin, önce Muhammed'in, Zerdüşt'ün veya Brahma'nın size paranızı geri vermemi buyurup buyur­madığına bir bakayım" diye cevap vermek gelmez. Hakka­niyetin bana borcunu ödemesini gerektirdiğini kabul eder ve borcunu ödemese bile bunun nedeni yoksulluğunun veya açgözlülüğünün kendisinin de kabul ettiği adalet kavramından ağır basmasıdır.
Reklam
Bu nedenle haklı haksız fikri, bana göre, onlar açısından elzemdir; zira hepsi de harekete geçip akıl yürütebildikleri andan itibaren bu konuda uzlaşmıştır. Demek ki bizi yarat­mış olan üstün zeka, dünya üzerinde belli bir süre yaşaya­ bilmemiz için adaletin var olmasını istemiştir. Aksi takdirde, kanımca, ne hayvanlar gibi kendi kendimizi besleyebilme iç­ güdümüz ne de onlar gibi doğal silahlarımız olduğuna ve her türden tehlikeye açık bir çocukluğun savunmasızlığı içerisin­ de yıllarımızı geçirdiğimize göre vahşi hayvanların, açlığın ve sefaletin pençesinden kurtulabilen bir avuç insan bir parça yiyecek ve post uğruna birbirlerine girmekle meşgul olur ve silah kullanacak duruma gelir gelmez de, tıpkı Kadmos'un ejderhasından çıkan çocuklar* gibi kısa sürede birbirlerini yok ederlerdi. En azından insanlar bütün toplumların temeli olan adalet kavramını tasavvur edememiş olsalardı tek bir toplum bile olmazdı.
İklim, terbiye, dil, kanun, ibadet ve zeka seviyeleri bakı­mından farklı ne kadar çok insan gördüysem, hepsinin aynı ahlaki temele sahip olduğuna o denli kani oldum. İlahiyata dair hiçbir şey bilmelerse de hepsi haklıya ve haksıza dair kabaca bir kavrama sahiptir ve hepsi de bu kavramı aklın gelişmeye başladığı yaşta edinmiştir. Tıpkı matematik öğren­meden ağır yükleri sopalarla kaldırma, bir derenin üzerin­den bir tahta parçasına basarak geçme sanatını doğal olarak edinmiş olmaları gibi.
Zira insanların birtakım tasımlar için birbirin­den nefret etmesi terbiyesizliktir.
Bir kez daha tekrar ediyorum: Ben içimizde düşü­nenin madde olduğunu söylemiyorum. Ben Locke'la birlik­te Tanrı'nın maddeye düşünme yetisi vermesinin imkansız olduğunu beyan etmenin bize düşmediğini, böyle bir şeyi beyan etmenin saçma olduğunu ve Yüce Varlığın kudretini sınırlamanın birtakım yer solucanlarının haddi olmadığını söylüyorum.
Hippokrates'in çocuğu dört yaşındayken parmağını elinin üzerinde gezdirirken kan dolaşımını kanıtlıyor; oysa Hippokrates kanın dolaştığını bilmiyordu. Kim olursak olalım, hepimiz o çocuklar gibiyiz. Hari­kulade şeyler yapıyoruz ve hiçbir filozof bunların ardındaki mekanizmayı bilmiyor.
Kan dolaşımı ilk kez İngiliz hekim William Harvey tarafından 1628'de kanıtlanmıştır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.