Siz hiç 'ney' dinlediniz mi? Gözleriniz kapalı. Eflatun'u anlamak bir parça olsun mümkün olacaktır belki. Kitabı okurken duymaya başlarsınız bu ilahi musikiyi. Kendinizi kimi zaman Osmanlı döneminin taş sokaklarında, tekinsiz karanlıklarında bulursunuz. Kimi zaman da Galata'da bir mevlevihanenin Yegah makamının çınladığı 'fakir' mertebesine çıkma gayesindeki Dede Efendi'nin dergahında. Susmak ne çok şey anlatmakmış meğer. Batın ile Zahir'in, Habil ile Kabil'in, Tağut ile Davut'un varlığı, zıtlıktaki birliğin resmiymiş. Eflatun'un 7 büyük günahtan geçen ilahi yolculuğunun suskunluğa ermesi ile hakikatı gören gözlerin kör olması aynı sebeptenmiş. Ve Neva ne büyüleyici bi makammış, herkesi kendine aşık eden.
Osmanlıca terimlerin çokluğu az çok kulak aşinalığı olanları yormayacak bir kitap. Bir de musikiye ilginiz varsa, semai dinlere dair okumalarınız da olduysa size bambaşka bir okuma keyfi yaşatacağından kuşkum yok. Ihsan Oktay Anar yine eşsiz ustalığını kullanmış ve kendini romanın bir yerinde göstermiş.
"Bizim seni çağırmamız sadece bizim sana gel dememizle değil, onların sana git demesiyledir." Belki de bu kitaba rastlamanızın bir sebebi vardır. Huzurlu bir ortam bulun kendinize, bir ney taksimi açın, bir defteriniz de olsun yanınızda, zira not almak isteyeceğiniz çok şey olabilir. Kitap bittiğinde iyi ki okumuşum diyeceksiniz.
Keyifli okumalar...
Her musiki, sesin değil de aslında sessizliğin bir taklidi. Sessizlik de bir perdedir. Sessizliği işitebilirsin. 'Es' bile bu perdeye kıyasla 'ses'tir.