Allah âşıkları, zikirden hal alır ve âşinay-ı ruh olurlar. Dünya ve ukbada devlet ve izzet bulurlar. Zikretmek, Allah âşıklarına nefes alıp vermek, su içmek gibidir. Bir kimse, nasıl ki teneffüs etmeden ve su içmeden yaşamıyorsa, Allah âşıklarının da Allahu azimüş-şânı zikretmeksizin yaşayabilmeleri mümkün ve mutasavver değildir. Allahu teâlâ'yı zikredenler, bu alemde didâr-ı Hakkı görürler, şâd-ü handan olurlar, huzur ve sükûn bulurlar. Kaldı ki, bu âlemde Hakkı göremeyenler, ebedi âlemde de Hakkı göremezler, Habib-i edib-i Kibriyânın mübarek ayaklarının tozunu gözlerine sürme diye çekemeyenlerden bahtsız ve kutsuz kimse düşünülemez
Bir kimse, birini aşk-ı mecazi ile seviyorsa onu dilinden düşürmez, her fırsat ve vesile ondan söz açar, onun adını anar hep ondan bahseder. Hatta, yalnız kendisi anmakla yetinmez, dinleyenlerin de ondan söz etmelerini ve ismini söylemelerini ister ve bekler. Dilinde sevgilisinin adı, gözünde sevgilisinin hayali, kalbinde sevgilisinin aşk ateşi yanmakta, daima onu anmakta, her andığında sevgilisine biraz daha yaklaştığına inanmakta ve günün birinde onun da kendisini sevebileceğini sanmaktadır. Onun için de gece rü'yâsında ve gündüz dünya gözüyle sevgilisini görmek sevda ve iştiyakındadır. Oysa, aşk-ı hakiki ile Allahu tealâ'yı sevenler ve Allahu tealâ'nın da sevdikleri nasıl olur da, sevdiklerinin zikrini terkederler? Allah adı âşıkın canıdır, iymanın bürhanıdır. Sultanlar sultanının bu mübarek ismi, LA İLAHE İLLALLAH'tır. İsm-i celil-i ilâhi, Allahu tealâ'nın metin kalesi, nur burcunun balâsı ve anılacak isimlerin en âl'âsıdır. Onun ismini zikredenlerin kalpleri nur, gönülleri mesrur, sa'iyleri meşkûr, günahları mağfur olur.
Reklam
Kişi, sevdiğini çok çok zikretmez mi? Bu zikretmesi, sevdiğini unutmak kaygusundan değil, aşkını bu yoldan ifade etmek istemesinden ileri gelmektedir. Cidden ve hakikaten sevenin, sevdiğini unutması veya unutabilmesi mümkün ve muhtemel midir? Elbette değildir!.. Buna binaen, Allahu tealâ'yı zikretmek ona bir nevi aşkını ilân ve i'lâm etmek demektir. Onun için de, âşıklar her zaman, her yerde ve her vesile ile Hakkı zikrederler. Zikrettikçe de, aşk ve muhabbetleri artar, her zikir aşklarına aşk katar. İnsan kul iken sevdiğini unutmazsa, unutmaktan, unutkanlıktan ve dalgınlıktan münezzeh ve mu'arra olan Allahu zülcelâl vel-kemal hazretleri kulunu unutur mu, onu vâ'dettiği gibi zikretmez mi? Netekim, bütün âlemleri onun aşkıyçün halk ve icat buyurduğunu alenen ilân ve beyan buyurduğu Habib-i edibini nasıl ki tevhidi ile zikrediyorsa, zikreden bütün kullarını da elbette unutmayacak ve sevecektir, o kulunu zikredecektir.
"Bu taşın altında bir ciğerden rakik, bir kalpten hassas, bir ruhtan ulvi, bir bahar sabahından taze olan vuslat yatıyor."
Kâ'inat, muazzam bir dergâhtır; ay, güneş ve yıldızlar bu dergâhın parlak ışıklar saçan kandilleridir. Bu dergâhın dervişleri de bütün mevcudat ve zâkirleri bütün mahlûkatdır. Gülden o koku geliyordu, âşıktan o ses işitiliyordu. Bülbüller o kelimenin sahibi için şakıyordu. Kâfirler, bilmeden ve farkında bile olmadan inkârları ile onu ikrar ediyorlar, bilmeden ve farkında olmadan onu zikrediyorlardı. Her yerde o, her şey o idi. O, her şeyi halketmiş ve her şeyi ihata eylemişti. Ondan gayrı yoktu, ancak o vardı. Ebediyyen var olacak da yine o idi. Onun evveli yoktu, o evvellerin evveli, o âhirlerin âhiri idi. Zâhir o idi, bâtın o idi, kadir o idi, nereye bakılsa gizli veya âşikar hep o idi. Her yerde ve her şeyde onun eşsiz kudreti, emsalsiz san'atı görülmekte idi. O, HAY ve DA'İM, o her şeyde ve her yere KA'İM idi.
La İlahe İllallah
Bütün peygamberler, Allahu zül-celâl vel-kemal hazretleri tarafından bu yüce kelimeyi telkin ve talim için gönderilmişlerdir. Yüz suhufun esası ve dört kitabın mâ'nası bu yüce kelimedir. Arş, Kürsi, Levh, Kalem, Sidre-i aziym, yerler ve gökler ve yerlerle gökler arasında görünen veya görünmeyen, bilinen veya bilinmeyen bütün âlemler bu yüce kelime için halk ve icat buyurulmuştur. Allahu tealâ'nın rahmetini, bu mübarek kelime cûş-u huruşa getirir. Bütün âlemler, bu kelime-i tayyibe sayesinde Rahmet-i ilâhiyyeye mazhar olur. Günahkârlar, bu yüce kelime hürmetine bağışlanır ve affolunur. Münkirler ve münafıklar dahi, bu kelime izzetine bir lokma ekmek ve bir yudum su bulabilirler. Bu mübarek kelime, arşın direğidir, Kürsi'nin dayanağıdır. Denizlerin dalgaları, rüzgârlar ve fırtınalar, göklerde uçan kuşlar, gül dalında öten bülbüller, enginlerde yol alan gemiler, gökyüzüne havalanan uçaklar, bütün madenler, makineler her şey, ama her şey bu yüce kelimeyi ikrar ve tekrar ederek hallerince terennüm ederler.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.