,
"Ey Vahdet! Sonsuz deniz! Dalgalanan sensin. Dalgaların çokluğu içinde
görünen yine sensin. Kendine bin, yüzbin çeşit isim vermişsen de, gökyüzü,
felekler, bedendeki ruh yalnız sensin, sen!
İnsanın gözü dikkat ve titizlikle âleme baksa; gökyüzüne, billur gibi kubbeye, nur saçan güneşe, yedi kat göğe, arşa, bir de bu dünyaya baksa; insanın
yüzüne marifet dürbünüyle baksa varolan, yalnız sensin, sen! Sümbülde,
reyhanda, diken ve gülde, aslanların yürek parçalayan kükreyişinde,
bülbülün sesinde, neşe veren goncada, bir gülün ruhu okşayan kokusuda,
ufacık bir cisimde ve küçücük bir canlıda varolan yalnız sensin, sen!
Bütün duygulanmda, kalbimde, akıl ve vicdanımda, aşkın şevkiyle sarhoş
olup kendimden geçtiğim zamanlarda, yârdan ayrı düşüp dertli olduğum sı-
ralarda, hasret ve ayrılıkla yanıp kararsız hâle gelen canımda varolan yalnız
sensin, sen!
Vuslat kucağımda ay yüzlü güzel titrerken, ebedî bir hayatı bir âna sığdırırken, kendimden geçmiş bir hâlde kar gibi gerdanı seyrederken, ulvî âlemin
etrafında hayran bir hâldeyken varolan yalnız sensin, sen!"