Ölmek… Basit bir eylem aslında. Herkes için ortak bir son. Fakat insan aklı kendi içinde bunu fazlaca yüceleştirir. Bu kitapta da bunu çok rahat görebiliyoruz.
İvan İlyiç, hayatı boyunca kurallara uyan, çevresi tarafından saygı gören, sevilen bir adam olmuştur. Ancak bu hayatının bayağı olması gerçeğini değiştirmez. Basit insanlar gibi basit şeylerden hoşlanır, basit şeylerden üzülür, kaybolmuş hisseder. Gelgelelim herkes için geçerli olan ölüm onun kapısını da çalmıştır. Son zamanlarında bu “saygın” hayatının iç yüzünü düşünmeye başlar. “Saygın” çevresini, “saygın” işini, “saygın” kendini sorgular. Yaşamında emek verdiği insanlara dönüp bir bakar. İşte o anda anlarız İvan İlyiç’i
Sahi ‘sürdürdüğümüz yaşam, sürdürmemiz gereken yaşam’ mıdır? Her şey dört dörtlük olsun diye uğraşırken kendimizi kaybederiz çoğu zaman. Çünkü beklentileri vardır insanların. Fakat ölmek zamanımız yaklaştığında o “beklentisi olan insanlar” zorunlu bir acımayla çevremizde dolanıp durur. Yaşam onlar için devam eder, ölecek olan bizizdir…