Savaş bir çok şeyi unutturur, sadece okuma yazmayı değil. Kendinizi bile unutursunuz. Onlar da unutmuşlardı işte. Nereli olduklarını, adlarını, nerede, ne zaman doğduklarını bilmiyorlardı. Onlar sadece savaş sonrası karmaşasıydılar, dediğim gibi, evsiz, anasız babasız ve birçoğu da kirli vicdanlarıyla yaşıyordu.
“Birini mi bekliyorsunuz?” “Hayır.” dedim “bir zamanlar beklerdim ama eskidendi.” “Eskiden meskiden, insan sevse hep bekler.” “Siz sevdiniz mi peki?” “Soruya bak, soruya; yaşayıp da sevmeyen var mı ki?”
Reklam
320 syf.
·
Not rated
'Fasulye Ayıklama Sanatı Üzerine Bir Tez 'ilk olarak ismi ile kendine çeken okuyun da ise kendine hayran bırakan çok severek okuduğum bir kitap oldu. Sessiz, sakin bir sayfiye yerinde bekçilik yapıp aynı zamanda bu yerdeki mezar taşlarına bakım yaparak yaşamını sürdüren başkarakterimizin fasulye ayıklama işlemi sırasında yanına gelen gizemli bir yabancıyla konuşmaya başlaması ile başlıyor kitap. Tek bir günde devam eden fasulye ayıklama işlemi sırasında devam eden monologda kahramanımız,çocukluğunda yaşadığı savaş travmasını, okul yıllarda müziğe olan tutkusunu keşfetmesini, bu tutkusuna rağmen nasıl elektrikçi olduğunu,şapkalara olan düşkünlüğü ve bunlarında yanında hayata dair pek çok şeyi parça parça olayların arasında yumuşak geçişlerle anlatıyor. Fasulye ayıklama sanatı üzerine bir tez,kendini arayan yalnız ve yaşlı bir adamın hayatının muhasebesini yaptığını harika bir kitaptı...Okumanızı tavsiye ederim.
Fasulye Ayıklama Sanatı Üzerine Bir Tez
Fasulye Ayıklama Sanatı Üzerine Bir TezWieslaw Mysliwski · Yapı Kredi Yayınları · 2020338 okunma
"Affedersiniz ama bir sorum var. Hem orada hem burada yaşamaya benzer bir özlem duydunuz mu hiç?"
Sayfa 100Kitabı okudu
Reklam
320 syf.
·
Not rated
·
Liked
·
Read in 4 days
Polonyalı yazar Wieslaw Mysliwski'nin dilimize kazandırılmış ikinci romanı 'Fasulye Ayıklama Sanatı Üzerine Bir Tez'. Öncelikle kitap, anlatıcımızın kapısına esrarengiz bir kişinin gelip fasulye istemesiyle başlıyor. Burada tek konuşan anılarını anlatan sorular sorup cevaplarını veren anlatıcımız. Bir kişinin dilinden ilerleyen bu roman aynı zamanda çok akıcı, özellikle araya giren anılar bize hem kahramanımız hem de yaşadığı ülke hakkında bilgiler veriyor. Savaşlar ve üzerine iç isyanlar yaşayan bir ülkeyi ne hamasi ne de dramatik anlatmış yazar. Bazı duyguları fazla ağlamaklı dile getirişimiz, uzun süreli etkisini maalesef yitiriyor, hangi konuda öyle değil ki işte bu yönü en sevdiğim tarafı oldu. Bu kitap bir Polonya ağıdı da olabilirdi ama yeri geldiğinde güldürdü bile. Klasik roman kalıbının dışında oluşu da ayrı bir lezzet katmış anlatıya. Laf lafı açmış, aynı eskiden olduğu gibi fasulye ayıklarken, laf lafı konu konuyu açar sohbet hep hareketli devam eder. Anlatıcı bir yerde rüyasını anlatır araya başka bir konu girer tam on sayfa sonra devam eder rüyaya, ya da bir olay baştan sona ve sırayla anlatılmaz çağrışımlar ile ilerler. Ve bunca şey anlatılırken romanda hâlâ fasulye ayıklanmaktadır. Fasülye ayıklama aslında bir hafıza yoklama eylemidir de. Dökülen her tanede anıları kaybolmadan biriktirmektir. Yazıları silinen mezar taşlarını yeniden boyamak gibi.
Fasulye Ayıklama Sanatı Üzerine Bir Tez
Fasulye Ayıklama Sanatı Üzerine Bir TezWieslaw Mysliwski · Yapı Kredi Yayınları · 2020338 okunma
“Düşünün, zaman geçiyor ve gerçekleşmemiş niyetler kalıyor geride".
(…) insan başkalarından çok kendisiyle konuşmaktan hoşlanır. Aslında bence, başkasıyla konuştuğunda bile, aslında kendinle konuşuyorsundur.
Sayfa 162Kitabı okudu
"Tüm dünya evdi. Evse gün sonunda herkesin bir araya gelmesi için vardı. Onun için herkes yanındakine olabildiğince yakın olmak isterdi."
Sayfa 186Kitabı okudu
Reklam
"Vicdan azabının kalıtım yoluyla devralındığını duyunca şaşırdınız sanki. Her şey miras alınabilir beyefendiciğim, her şey. Hepsini devretmeliyiz, aksi takdirde olmuş olanlar olmaya devam eder."
Sayfa 215Kitabı okudu
“Çünkü bir çocuk ağladığında, tüm dünya ağlar. Kim bilir belki de bu ağıtla birden yetişkin oldum ben. Gerçi belki yüce Yaradan, insana tek bir kalp, tek bir karaciğer, tek bir dalak, tek bir sidik torbası verdiği gibi, tek bir ağıt vermiş olabilir. İnsanın çocuk mu büyük mü olduğunu ayırt edebilmesi için bir ağıtla içindekileri atması gerekir. Başka türlü insan, ömrünün sonuna kadar, büyük gibi görünse de hep çocuk kalırmış gibi gelir. Ve bazılarına da öyle gelir zaten.”
Sayfa 292Kitabı okudu
Size bir şey diyeyim mi, hayatımızın değeri yok, lanet olsun. Bütün rüyalarımızın, hayallerimizin, umutlarımızın...
Çok yorgunsam, mutlaka okumalıydım, yoksa uyuyamazdım. Sarhoşsam da öyle. Anlamazdım, ama okurdum. Zaten hemen anlamak da gerekmez. Ne kadar yaşarsan yaşa, hayatı anlıyor musun sanki.
Geri199
1,500 öğeden 1,486 ile 1,500 arasındakiler gösteriliyor.