Altı üstü altmış saniye içerisinde, üstelik de herhangi bir duygusal değişime uğramaksızın, bir şaka, aile fotoğrafı, tarif, kayıp çocuk ilanı ve katliam haberi paylaşabildiğimiz bir çağda -ve bir sosyo-teknolojik ortamda- yaşıyoruz. Kalorisiz bir besin misali vücudumuzda dolaşan bilgiyi işleyip başkalarına aktarıyoruz. Ne var ki bu bilgi parçacıkları üzerimizden geçerken bir tür psikosomatik tortu bırakıyor olmalı. Üzerimize böylesine otistik bir tesirle yağan bu pikseller arasında yönümüzü bulurken "dikkatli" davranıyor muyuz? Yoksa hiçbir şey üzerinde özellikle odaklanmaya çalışmazken ağda birtakım örüntüler gören, yakın gelecekte ortaya çıkacak bir William Gibson karakteri gibi, neredeyse sezgisel olarak ya da yarı bilinçli bir halde mi internette dolaşıyoruz?
Ama rüyalar elektrikle hayat bulmuş vudu ayinleri gibi beliriyordu Japon gecelerinde; ağlıyordu ona kavuşayım diye, uykusunda gözyaşlarına boğuluyor, karanlıkta tek başına uyanıyordu...
Neuromancer kitabını öncü bir kitap olduğunu duyarak bir merakla aldım. Bir hevesle başladım. İlk okumaya başladığımda kitap beni olayın içine almayı başarmıştı. Daha sonra ise cümlelerin ardı ardına bağımsız ve anlamsız gelmesiyle, anlamayarak okuduğumu farkettim. Kitap bir çok şeye ilham olmuş olabilir buna saygım sonsuz ama kitabın anlatımı cidden çok karmaşık. Bilmiyorum belki daha sonra bir kere daha okurum.