Ben şöyle yaşıyorum, diye sürüyordu kadının mektubu. Fazla yemek yemiyorum. Yalnızca bir sonraki adımı atmama yetecek kadar yiyorum. Ondan fazlasını değil. Bazen öylesine güçsüz düşüyorum ki bir sonraki adımı atamayacağımı sanıyorum. Ama beceriyorum. Zaman zaman kötülesem de idare ediyorum. Ne iyi başardığımı bir görsen.
"Günlerdir uyumuyorum, günlerdir yemek yemiyorum, günlerdir kafayı yemek üzere olmadığım tek bir saniye bile yok. Ayakta duracak halim yok, gözlerimi açık tutacak halde değilim. Ben gözlerinizin önünde mahvoluyorum, ben gözlerinizin önünde yavaş yavaş bitiş çizgisine doğru yürüyorum, siz bana diyorsunuz ki, gel seni o bitiş çizgisine daha hızlı götürelim. Bana bir oyun oynanıyor, oyunun seyircisi sizsiniz. Her şey bittiğinde, ben oyunu kaybettiğimde, ben gerçekten mahvolduğumda ayağa kalkıp alkışlayacak mısınız!?
Anacığım benim, biricik Varenka'cığım. Sizi koparıyorlar meleğim, gidiyorsunuz. Sizi benden koparacaklarına bağrımdan kalbimi çekip koparsalardı daha az acı çekerdim. Ne yaptığınızın farkında mısınız? Bir taraftan ağlıyor, bir taraftan gidiyorsunuz öyle mi? Demin gözyaşlarınızın ıslattığı kısacık bir mektubunuz ulaştı. Görebildiğim kadarıyla gitmeyi arzulamıyorsunuz. Zor kullanılarak götürülüyorsunuz. Demek ki acıyorsunuz bana ve seviyorsunuz beni...