Yaşayan varlıklardan oluşan bir denizin içinde kaybolmak anlamına gelen bu yalnızlık basamağından daha korkunç bir sey tasavvur etmek neredeyse imkansızdı.
Hallac'ın idam sehpasından insanlığa yaptığı konuşma bu şekilde son buldu. Henüz aynı akşam, Dicle nehri kıyısındaki şehirde yaşayan çok sayıda adaletsiz ve az sayıda adil insan üzerine karanlık çöktüğü zaman, Hallac celladın kurbanı oldu. Tanınmayacak haldeki vücudu, herkes tarafından görülebilmesi için, bir süre daha idam sehbasında rüzgarın okşayışlarına bırakıldı. Sonra da kafası kesildi ve vücudu yakıldı. (...)
Hallac'ın küerinin nerede olduğunu kimse bilmiyor ve kimse bilmeyecek. Söylentiye göre kızı Hallac'ın ölümlü vücudunun kalıntılarını Dicle'ye savurmuş ama bunu gören kimse yok.
"Buğüne dek ne zaman kalabalığın içinde biri sivrilse, onun sonu ya asılmak, ya zindana atılmak, ya da -en iyi durumda- iftira ve dedikodularla cezalandırılmak olmuştur. Ve siyaset de o veya bu şekilde daima bu işin içindedir.