Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İyi ki doğmuşsun, iki gözümün çiçeği..
Doğduğu gün mü damgasını vurmuş yaşamına, yaşamı mı doğduğu güne.. En sevdiğim şiirlerinden.. Evet, hiçbir şey birden bire olmuyor. Hiçbir şey.. * XII * Birden.! - Evet, birden değildir hiçbir şey -
xıı
"Ne yapıyorsun?" "İçiyorum." "Niçin içiyorsun?" "Unutmak için." "Neyi unutmak için?" "Utancımı unutmak için." "Neden utanıyorsun?" "İçmekten utanıyorum."
Sayfa 52
Reklam
Hitler'in Papası John Cornwell'in 1999 yılında yayımlanan bu kitabı acilen çevrilip Türkiye'de de yayımlanmalı. XII. Pius'u aziz ilan etmek için Vatikan gayret ediyor. Hitler'in katliamlarına göz yuman Papa, Hitler'i komünizm düşmanı olduğu için desteklemiş.
Sabahattin Ali'nin Giritli Ahmet Cevat Emre'ye imzaladığı Antigone çevirisi. Geçen bir sahaf satışa çıkardı bunu. Tarihten emin olamıyorum VII yani Temmuz mu XII yani Aralık mı? Ya tarih? 1941 mi yoksa 1944 mü? İlk okuduğum zaman 26 Temmuz 1944 diye okudum fakat hemen bu nasıl olabilir diye düşündüm. Atsız'la İlk duruşmasından 3 ay geçmiş ve Emre ile buluşup çevirisini mi imzalamış? Hem de Rıza Şah Pehlevinin öldüğü ve Normandiya'da kanın oluk gibi aktığı günlerde? Zor ama imkansız değil. Ama yine olasılıklar içinden 26 Aralık 1941 en akla yatkın olanı. Gerçi o zaman da Japon kamikazeleri Amerikan donanmalarını yok etmiş ve dünya soluğunu tutmuş Amerika'nın ne yapacağını bekliyordu ve Sovyetler Nazileri Kerçte durdurmak için karşı saldırıya geçiyorlardı. Türkiye o günlerde bekle ve gör politikasıyla karartma geceleri uygulamalarıyla bir nebze sakin günler geçiriyordu. Hem bir kitap çevrildikten 3 yıl sonra imzalanmaz herhalde. Yine de emin olamıyorum. Sabahattin Ali'nin el yazılarına bir göz gezdirmeden tarih hakkında net bir şey söylemek zor olacak galiba.
Hz. Omer in bizzat kendisinin "Kim Müslümanlarla meşveret etmeksizin birisine biat ederse ne ona ne de biat ettiği kimseye tabi olunmaz (biat edilmez) ve her ikisi de öldürülür" ve "Meşveretsiz hilafer olmaz" sözleri (Bkz. Buhari "Hudud". 31) göz önünde bulundurulduğunda onun Müslümanların rızasını almaksızın, devlet
Sayfa 42 - KlasikKitabı okudu
Avrupada derinlikli ve çok boyutlu bir şekilde oluşturulan siyası, iktisadi, beşeri ve toplumsal sorunlar arasında en önemli olanı, insan tipinin ve yeni bir toplumun idealize edilmesi ve diğer kurumlar ve eğitim yoluyla bu ideal insan tipinin yaratılması mücadelesidir. İşleyiş biçimi, yapıları ve kurumsal alanlarıyla toplum formatlandı, Birey kavramı ilk olarak 1830'larda kullanılmaya başlandı. En son birim ve bölünemeyen parça anlamında insana vurgu yapıldı. Kadın ya da erkek fark etmediğinden vurgulanan insan aslında kimliksiz. di. Erkek ve kadın eşit hak ve sorumluluklara sahip olduğundan toplumun en küçük yapı taşıydı. Birey tekil bir karakter göstererek “fert” “ten farklı bir anlam taşıyordu. Birey ontolojisini ve mevcudiyetini kendisine borçluydu. Bu varlığın yaşam enerjisi ve cevheri aklıydı. Birey aklıyla hayatını kolaylaştırabilir, insanlığın sınırlarına zorlayabilir, tabiata hükmedebilir ve her türlü problemini çözebilirdi. İnsanoğlu artık Tanrıyı yeryüzüne indirmişti. Kökenleri XII. yüzyıla dayanan insanlığın yeni dini hümanizm, karadul gibi beşeriyete sızmakta ve beyinleri çökertmekteydi. İnsanoğlu Hümanizm ile kendine tapan bir canlıya dönüştü. Buna da sonradan homodeus*” dediler.
Reklam
İmâm-ı Gazzâlî
Nizâmiye Medresesi'nin şöhretli müderrisi, İslâm âleminin de iftihar kaynağı olan İmam Gazâlî (v. 1111) Sünni İslâm düşüncesine hayatiyet kazandırmış, İslâm inancına canlılık getirmiştir. Hocası İmâmü'l-Haremeyn el-Cüveynî onun için, "O suyu bol bir denizdir" demek suretiyle Gazâlî'nin ilmî kapasitesine işaret etmiştir. Gazâlî bir ideolog ve mücahid olarak Selçuklular'ın İslâm siyasetine ve nizamına hizmet etmiştir. Onun benzeri bir şahıs bir daha görülmedi. Yetiştirdiği yüzlerce talebe, dinî ve felsefi düşünceleriyle asırlar sonrasına bile ışık tutmuştur. Gazâlî, ilim yolunda o kadar büyük pay sahibidir ki İslâm teolojisi yolunda, ondan sonra gelenlerin hepsi üzerinde etkisi vardır. İslâm dünyasında XII. yüzyılda ortaya çıkan entelektüel dönüşümü herkesten çok etkilemiş, adeta Sünní İslâm kelâmına son şeklini vermiştir. Düşünceleriyle sadece İslâm âleminde ve dinî sahada etkili olmakla kalmamıştır. Bilhassa felsefi fikirleri ile Avrupa mütefekkirlerine tesir etmiş, onlar tarafından da kabul görmüştür. Saint Thomas gibi hıristiyan ilâhiyatçısı ve filozofunu, ayrıca Raymund Martini (Ramond Marti) gibi düşünürleri fikirleriyle etkilemiştir.
Sayfa 163 - H. Altıntaş, a.g.e., s. 91. | Sübkî, VI, 196. | O. Turan, Türk Cihan Hakimiyeti…, I, 258. | Zehebí, el-Iber, II, 387. | W. M. Watt, a.g.e., s, 108. | S. H. Nasr, Islâm'da Bilim ve Medeniyet (trc. N. Avci-K. Turhan- A. Ünal), İstanbul 1991, s. 52. | DKitabı okuyor
Antik YakınDoğu
Neolitik müziğe dair en zengin örnekler Çin'den kaynaklanmıştır. Henan eyaletindeki Jiahu köyünde bulunan mezarlar, Peili­gang kültürüne ait sayısız nefesli çalgı içerir; kuş kemiklerinden yapılan bu çalgılann üzerinde, gerçek anlamda müzik dizileri oluşturacak derecede titiz­likle konumlandırılmış delikler vardır. 7000 yıl öncesine dayanan
XII•
“Göksel bir düşüncenin, gökkuşağının ve günbatımı göğünün sadece bir tarafını görüyor olsam bile şükran duyarım.”
Sayfa 78 - Can YayınlarıKitabı okudu
VII. Kleopatra, MÖ.69 yılının sonlarında, flüt çalarak korolara eşlik etme tutkusundan dolayı halk arasında "Auletes" yani flüt çalan diye tanınan Kral XII. Ptolemaios'un kızı olarak doğdu.
Reklam
Antik YakınDoğu
Yunan ve Roma gerçekten müzelerimizi dolduran tannçaları mı tanırdı sa­dece? Peki kadını gerçekten sadece ev kadını olarak mı görürdü kamuoyu? Sa­dece farklı olmayı, yani cariye olmayı kabul eden kadınlar mı erkeklerle felsefe tartışmasına dahil edilirdi? Yunan ve Latin kadın sevmezliği bazen gerçekten hakaret düzeyine ulaşırdı; Catullus ve Martialis bize mide bulandıncı kadın portreleri sunar, Juvenalis'in de Satira VI eseri şiddetli bir kadın düşmanlılığı sergiler. Peki ya Horatius? Epodos XII şöyledir: "Ne istiyorsun, korkunç canavarlara yakışan kadın? Neden artık güçlü kuvvetli bir genç olmayan, burun delikleri tıkalı olmayan bana hediyeler ve aşk mektuplan gönderirsin?"
Aca Ekapad: (Hava Tanrıları) Bu tanrının Hint mitolojisinde­ ki yeri ve önemi fazla değildir. Genellikle *Ahi budhnya ile birlikte görülür. Bir yerde bağımsızdır (X, 65:13). Öte yandan başka bir yerde (X, .66:11) Okyanus, Nehir, Hava, Taşkın Sel­ lerle birliktedir. Burada özellikle Ahi budhnya ile (Havanın Yı­ lanı ile) özdeşleştirilmesi çok ilginçtir. Atharvaveda'da (XIII, 1:6) Aca Ekapiid'ın iki dünyayı güçlendirdiği söylenir. Yaska onun adının etimolojik açıklamasını (Nirukta, XII, 29) şöyle yapar: Aca "süren, örıüne katıp götüren"dir; ekapiid ise "tek ayaklı" anlamına gelir. İkisi birlikte "tek ayağıyla süren" veya "tek ayağıyla önüne katıp götüren" anlamındadır. Biçimsel ve işlevsel yönden yoruma açık olan bu tanrı, kimi bilim adamına göre "tek ayaklı keçi"dir (Aca "keçi" anlamına da gelir). Kimine göre ise "doğmamış olan tek ayaklı"dır (Aca = doğmamış). Başka tahminler de vardır. Fakat en akla yakın olasılık, yerden göğe kadar uzanan ve içine aldığı şeyleri yutup götüren "hortum fırtınası" olsa gerektir. X, 66: 1 l 'de Ahi budh­ nya ile·özdeşleştirilmesi de biçiminde yılansa! bir yan oldu­ ğunu düşündürmektedir. Doğada havayla ilgili olarak böyle bir görüntü, hortum tipi fırtınalarda görülür.
xıı
Kendini seven ya da sevebilme ihtimali olan bir insan gibi bakmıyor aynaya.
Sayfa 34 - Vacilando Kitap
Gelecekteki engellere rağmen, XII. Charles gibi haykırmaya hazırım: “Onu bana Tanrı verdi, şeytan alamaz!”
Sayfa 20 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları II.baskıKitabı okuyor
xıı
Hiçbir insan akşama çizmeye mi yoksa ölü terliğine mi ihtiyacı olacağını bilemez.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.