Bugün beni kendinde kaybedebileceğin kadar çok sev,
bugün hiç gitmeyecekmiş gibi gel karış bana,
bugün ellerimi ellerine ör çünkü sen gelmezsen bana hep dün.
Sayende gün görmez, el örmez oldum."
- Benim korkak kalbim size âşık oldu...
- Kutu kutu pense oynamıyoruz küçük bey, aşkı çocuk oyunu mu sandınız siz?
- Aşkın bir oyun olmadığını öğrenecek kadar büyüdüm ama şayet aşk bir çocuk oyunu olsaydı ve o oyunun adı da kutu kutu pense olsaydı tüm dünya size arkasını dönse bile ben size arkamı dönmezdim küçük hanım...
- Böyle konuşursan kilitlenirim ben ama...
- Eğer kilitlendiğiniz yer kalbim olacaksa bundan memnuniyet duyarım.
- Susuyorum.
- Ben de size...
Kedileri seven kadınlar yalnızlıktan korkarmış, köpekleri ise aslında kendilerini güvende hissetmek istediklerinden severlermiş... Sen filleri severdin ve bir fil kalbi kırıldığında ölebilirmiş. Sen filleri boşuna sevmiyorsun güzel kadın. Sen kalbinin kırılmasından korkuyorsun da haberin yok. Korkmasın kalbin çünkü o artık benim de kalbim...
Küçük bir mucize istiyorum. Senin yanımda olduğun ve benim sadece sana ait olduğum bir mucize. İkimiz için yazılmış ama ikimizin de okumadığı bir kitap, bize birbirimizi anlatan ama dinlemeye korktuğumuz bir şarkı ve hiç bakmadığımız ama içinde sadece ikimizin olduğu bir fotoğraf olsun istiyorum.
Neden mi yazdım?
Köprüde birbirine yol vermediğinden dolayı düşüp boğulan keçilerin inadı olmamak için...
Deliren aklımın gönlünü almak, gönlü alındı diye susan aklımın dili, sesi olmak için...
Beni yoran hayata, mola ver demek için...
Beni boy pos, kaş, göz, uzun, kısa diye tanıyanların aklımın içini de görüp tanımaları için yazdım.
Buyrun, bu kitabı bir de beni böyle düşünerek okuyun.
(Tanıtım Bülteninden)
OTUZ BEŞ YAŞ ŞİİRİ
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim
AŞK
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı.
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullar
Şurada da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik
Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.
Bu bahar bir hoşluğu var gönlümün
Sabahları erkenden kalkıyorum
Uykumu almış genç zinde
Neşeyle çalışıyorum bütün gün
Yarınlara güvenle bakıyorum
Gözüm gönlüm çocuk bahçelerinde
Bu bahar bir hoşluğu var gönlümün
Kararır gökyüzü bazen;
kasvetli bulutlar kaplar semayı.
Hayatın ritmi durağanlaşır, sohbetler bildikleşir,
içimizde birikir yalnızlık hissi.
Nasıl özleriz güneşi o zaman,
griler içinde aradığımız
bir tutam renk demeti.
Peri tozu gibi, inceden.