Cemil meriç
Tam adıyla Hüseyin Cemil Meriç, Birinci Balkan Savaşı sürerken 1912'de Meriç nehri yakınlarındaki Dimetoka'dan Hatay'a göçmüş bir ailenin çocuğu olarak 12 Aralık 1916'da Reyhanlı ilçesinde dünyaya geldi. Cemil Meriç'in kişiliğinde ailesindeki göçmenlik psikolojisinin, doğduğu, çocukluğunu ve gençliğini içinde geçirdiği
KIRILAN HER ŞEY ARASINDA KIRILMAZ OLANIN KEŞFİ
Bu ifadeye “Gölgeyle Buluşma” kitabında rastladım. Evliliğin tanımını bu şekilde yapmıştı. Ama ifade o kadar güzel geldi ki bana onu bütün ilişkilere bir şemsiye gibi genişlettim. Arkadaşlık, iş, aile ve hatta kendi kendimizle olan ilişkimizde de böyle değil mi? Her şey kırılıyor. Eksiliyor, yıpranıyor, değişiyor, başımıza bir şeyler geliyor,
Reklam
Sonunda öyle bir yere geliyor ki; insan. Sıcak ve soğuk, rüzgâr ya da duman. Gürültülü veyahut sakin. Hepsi bir oluyor. Ne zıtlık ne de benzerlik kalıyor ortada. Ve buna olgunlaşmak, diyor kimileri. Bazıları ise; acıdan uyuşmak. Bana kalırsa yorgunluktan umursamamak.
O kadar çok ağlamıştım ki, artık hissizleşmeyi öğrenmiştim. Saatlerce duvar izlerdim, yağan yağmuru izliyordum bazen de. Belki bu yorgunluktur, çünkü ben artık ağlayacak gücü bulamıyordum. Şunu öğrenmiştim o zamanlarda güçlü insanlar ağlarmış. Çünkü ağlamak ben vazgeçmedim demekmiş, bak ağlıyorum ama kalkacağım demekmiş. Yıktınız ama toparlanacağım demekmiş. Oysa ben pes etmiştim. Hem de bu öyle bir pes edişti ki kendi hayatımdan çıkıp gitmeye hazırlanıyordum. O günlerden nasıl kalktım bilmiyorum. Nasıl yaşamaya karar verdim bilmiyorum. Ama o kadar çok bağırmıştım ki beni duysunlar diye, biri de yardım eli uzatsın diye ama olmadı. Hatta ben sesim kısılana kadar bağırdım ama biri de çıkıp senin neyin var demedi ya ben o zaman anladım nasıl yalnız olduğumu. Ben çok korkuyorum işte kimse görmüyor ama çok korkuyorum. O günlere döneceğim diye öyle bir korkuyorum ki bu korku bazen bana nefes aldırmayı unutturuyor. Hani diyorlar ya daha küçüksün ne derdin var diye benim öyle bir dertlerim vardı ki hepsi başıma yıkıldı ben altında kaldım. Ben öyle bir enkazın altında kaldım ki yara almayan tek bir yerim kalmadı. En fazla da ne yakıyor insanın canını biliyor musunuz? Bu enkazı en yakınlarının yapması. Sanki bir ev yaptılar tek tek tuğlalarını kendileri taşıdılar. Ve öyle büyüdü ki o bina hiç beklemediğim anda üzerime yıktılar. Ama şunu unuttular ki ben altında kaldım. O enkazın içinde hissediyorum hala kendimi. Sanki enkazın altında bağırıyorum sesim kısılasıya kadar ama duymuyorlar. Ya da duymazlıktan geliyor. Zaten onlar inşa etmediler mi bu enkazı ben kimden yardım bekliyorum ki.
Çıktım. Sabahın ilk saatleri. Gizlene gizlene kıyıya vardım Denizi geçtim, kayalar bir iki üç halinde arkamda kaldılar Belki de olmadılar, sonra da hiç olmadılar Bir yelkovan sürüsü, bir sis bulutu Yavaşça geçtilerse de yanımdan Ben sordum: doğanın akıl almaz bir görünümü olabilir mi bu korku O benim korkum Olabilir mi Bilemem, kendimle
829
Yalnız kalmak zamanıydı artık! bu yaz akşamının ve günün saçma sapan gündeminin sıcaklığından kaçmak için. Evde bırakılacaklar tamamdı; Anne gözlerinden,Baba alnının başına en yakından öpülmüş,Otis ise ilk defa avucumdan beslenmişti. Benimle gelecekler ise her zaman ki gibi,postacı çantamda olan "kitap,su ve kalemler" ve tüm yalnızlığım
Reklam
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.