Olasılıklar üzerinde inceden inceye düşünmeye ben de karşıyım insan bu kadar didiklerse kendini daha şimdiden geleceğin savaş alanı haline getiriyor, böylesine alt üst edilmiş bir zemin geleceğin binasını nasıl taşıyabilir?
Aşk kavramı da içerisine dahil olmak üzere hayatta yaşanan hiçbir şey boşuna ya da gereksiz değildi. Evren sonsuz ihtimaller bütününden oluşurdu ve yaşamında doğru yolları bulabilmesi için insana her zaman ikincil yolların mutsuzluğunu tattırırdı. Mutsuzluğun dibini görmeyen insan yaşadığı mutluluğun kıymetini hiçbir zaman tam anlamıyla kavrayamazdı.
"Ama benim duygularım değişmişti. Benden ya da hayattan bir şeyler eksilmişti sanki, ama hangisi olduğunu bilmiyordum. Onlarla eskisi gibi gülemiyordum."
Bir çiftlikte tüm işleri son dakikaya sıkıştırmanın, yani baharda tohum ekmeyi unutup bütün yaz eğlendikten sonra hasat alabilmek için sonbaharda telaşla çalışmanın ne kadar gülünç bir şey olacağını hiç düşündünüz mü? Çiftlik, doğal bir sistemdir. Bedelin ödenmesi ve sürecin izlenmesi gerekir. Her zaman ektiğinizi biçersiniz; bunun kestirme yolu yoktur.
Bu ilke, sonuç olarak insan davranışları ve insan ilişkilerinde de geçerlidir. Bunlar da hasat yasasına dayanan doğal sistemlerdir.
Kısa dönemde, okul gibi yapay bir toplumsal sistemde insanlar tarafından konulan kuralları usulca çiğnemeyi, “oyunu oynamayı” öğrenirseniz, durumu idare edebilirsiniz. Bir defalık ya da kısa süreli insan ilişkilerinde işi idare etmek, albeni ve beceri sayesinde iyi izlenimler bırakmak ve başkalarının uğraşlarıyla ilgileniyormuş gibi yapmak için Kişilik Etiği’nden yararlanabilirsiniz. Kısa vadeli durumlarda etkili olabilecek, fazla zaman istemeyen kolay teknikleri seçebilirsiniz. Ama ikincil özelliklerin uzun süreli ilişkilerde tek başına kalıcı bir değeri yoktur. Köklü bir dürüstlük ve temelde güçlü bir karakter yoksa, yaşamın zorlu mücadeleleri er ya da geç gerçek dürtülerin yüzeye çıkmasına neden olur ve kısa süreli başarının yerini, insan ilişkilerindeki başarısızlık alır.
Beşinci Mektup
Ayrılık diye bir şey yok.
Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?
Güneş çoktan doğdu.
Kemal Sayar: "Güzellik, gören gözdedir," denir ya, işte o gözü de eğitmek gerekir. O yüzden gözü kirden, mâlâyânîden korumak lazım. Kulağı dedikodudan, gıybetten, kötü sözden, başkaları hakkındaki kötü haberden korumak lazım. Halbuki insan çok meraklı ve mütecessis. Kulak, başkalarının kötü haberlerini duyduğu zaman adeta kendinden geçiyor.
Sadettin Ökten: Kendini aklıyor o sırada. "Bende bu yok," diyor. Demeyin. Anında olabilir, yahut vardır da farkında değilsinizdir.
O mübarek yetisizlik erkeklerden çok kadınlarda görülür, kadınlarda, zira erkeklerin gözünde çocuklar sinir bozucu insan müsveddeleridir, oysa kadınların gözünde ileride bozulup çirkinleşmeye yazgılı kusursuz varlıklardır, işte o nedenle gözlerinin ağtabakası, ilahlıktan çıkmaya mahkûm o geçici minik ilahların imgesini saklamaya gayret eder, ve şayet o ağtabaka onu bizzat tanımayı başaramamışsa, o vakit kadın biriyle sürekli ilişkinin gerektirdiği düşgücü çabasını artık büyümüş, hatta belki de yaşlanmış olan kişinin yalnız fotoğraflarında ya da uykudaki halinde ya da onun yerini sahiplenmiş olan kişinin bir yatakta sırdaşlık serüvenine atıldığı anılar -yatak erkeklerin uzak geçmişte kalmış tembel öyküleri yüksek sesle anmaya boyun eğmiş göründükleri tek yerdir- sayesinde tanıyacakları o çocuğu hayalinde canlandırmaya odaklanır. Bana öyle bakıyordu Clare Bayes, sanki Madrid'de geçen çocukluğumu bilirmiş, kardeşlerimle oyunlarıma ve gece korkularıma ve okul çıkışı sözleştiğimiz dövüşlere benim dilimde tanık olmuş gibiydi.
Isırganotu biraz çabayla yararlı hale gelecekken, ihmal edildiğinden zararlı bir ota dönüşüyor. Çoğu insan ısırganotuna benzer! Kötü ot ya da kötü insan yoktur, sadece kötü çiftçiler vardır...
Ama mesele o değildi. Mesele onun da bakmasıydı, hem sanki beni öteden beri tanırmış gibi bakıyordu, sanki çocukluğumuzu dolduran, ve sonradan bizi gerçekte dönüştüğümüz nefret edilesi yetişkinler olarak göremeyen, tersine, şükür ki belleğin çarpıttığı hareketsiz gözüyle bizi sürgit çocuk gibi gören şu vefalı, ikinci planda kalmış kişilerden biriymiş gibi bakıyordu. O mübarek yetisizlik erkeklerden çok kadınlarda görülür, kadınlarda, zira erkeklerin gözünde çocuklar sinir bozucu insan müsveddeleridir, oysa kadınların gözünde ileride bozulup çirkinleşmeye yazgılı kusursuz varlıklardır, işte o nedenle gözlerinin ağtabakası, ilahlıktan çıkmaya mahkûm o geçici minik ilahların imgesini saklamaya gayret eder, ve şayet o ağtabaka onu bizzat tanımayı başaramamışsa, o vakit kadın biriyle sürekli ilişkinin gerektirdiği düşgücü çabasını artık büyümüş, hatta belki de yaşlanmış olan kişinin yalnız fotoğraflarında ya da uykudaki halinde ya da onun yerini sahiplenmiş olan kişinin bir yatakta sırdaşlık serüvenine atıldığı anılar -yatak erkeklerin uzak geçmişte kalmış tembel öyküleri yüksek sesle anmaya boyun eğmiş göründükleri tek yerdir- sayesinde tanıyacakları o çocuğu hayalinde canlandırmaya odaklanır. Bana öyle bakıyordu Clare Bayes, sanki Madrid'de geçen çocukluğumu bilirmiş, kardeşlerimle oyunlarıma ve gece korkularıma ve okul çıkışı sözleştiğimiz dövüşlere benim dilimde tanık olmuş gibiydi. Ve onun beni öyle görmesi benim onu da benzer şekilde görmeme yol açtı.
Her türlü cinsel fanteziye en uçlara kadar hizmet verebilecek olan bu robotlar, insan tenine yakın derileri ile bilhassa yalnız erkeklerin yeni partnerleri olmaya aday.”
Yahudi yasası insan zihninin bir icadı değil, değişmez gerçeklerin yansımasıdır. Doğayla çelişemez, çünkü kaynağında doğanın yaratıcısı vardır; bu yüzden Musa'ya verilen yasa ''bütün dünyanın yasasıdır''.