“Duyduğum kadarıyla Jersey’deki genel kanıya göre herhangi bir elmanın kabuğu ne kadar çok kırmızıysa, şarap yapımı için o kadar uygunmuş. Soluk yüzeyli elmaları elma şarabı kazanlarından ellerinden geldiğince çıkarırlarmış.” Bu kanı hâlâ geçerliliğini korumaktadır.
Her yabani elma çalısı, her yabani çocuk gibi beklentilerimizi böylece heyecanlandırır. Kılık değiştirmiş bir prens gibidir sanki. İnsanlık için ne de büyük bir ders! İnsanlar da en yüksek standartlara ulaşmaya çalışırken böyledir, ortaya koydukları ve taşımayı arzuladıkları göksel meyveler, kader tarafından budanır; sadece en ısrarcı ve en güçlü dehalar kendini savunur ve galip gelir, sonunda yukarıya doğru körpe bir filizin uzanmasını sağlar ve mükemmel meyvesini nankör toprağa bırakır. Şairler, filozoflar ve devlet adamları bu yolla çimlerde biter ve avam insan ordularından daha uzun ömürlü hale gelirler. Bilginin peşinde koşmak her zaman böyledir.
Reklam
Plinius, Theophrastus’un ayrımı üzerinden, “Ağaçlardan bazıları tamamen yabani, bazıları daha uygardır,” der. Theophrastus ise elma ağacını ikinci grup arasına dahil eder; gerçekten de bu açıdan elma, tüm ağaçların en uygarıdır. Bir güvercin kadar zararsız, bir gül kadar güzel, bir hayvan sürüsü kadar değerlidir..
Mendiliniz koksun diye kullandığınız bir elma, dükkânlarda satılan tüm parfümlerden daha değerlidir. Bazı çiçeklerin yanı sıra bazı meyvelerin kokusu da unutulmamalıdır.
Hiçbir ölümlü hiçbir meyvenin mükemmel tadına varamamıştır ve insanlar arasında sadece tanrısal niteliklere sahip kimseler, bu tadı alabilir. Çünkü tıpkı farkında olmadan tanrıların cennetini işgal etiğimiz gibi, dünyadaki her bir meyvenin salt kaba damaklarımızın algılayamadığı o incelikli tatları birer nectar ve ambrosia’dır.
Eski bir İngiliz elyazmasında dendiği gibi, “Ağaç ne kadar hoşsa, halka doğru o kadar çok eğilir.”
Reklam
110 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.