oklar uçup uçup geliyor, ulu ağacın dibine düşüp ota dönüşüyor. ulu ağaç çevresindeki otlar havadan yağmur gibi yağan okların, ya da, ok gibi yağan yağmurların ürünü. otların içinde bir yılan dalgalanır, hem erkek hem dişi.
ulu ağaç, acun ağacı, ortadireğidir evrenin. krallar, altında durur bu ağacın, bakraçlarındaki kutsal sularla dibini sularlar.
aslanları, parsları, kollarıyla böğürleri arasında, suyunu çıkarırcasına sıkar, tek elleriyle boğazlarının son soluğunu keserler; ki mi zaman çenelerinden, kimi zaman da art ayaklarından tuttukları gibi ikiye ayırırlar canavarları, bacaklarına sarılan yılanı en sesinden tutup boğarlar. dünya onlarındır, güçlerini ağaçtan alırlar. sevgi nedir bilmediklerinden, hayvanların ulu anasını kızdırırlar ama, sızıp yeraltına ulaşacak suları ağacın dibine dökerken, karıyı kocasının yanına gönderirler, ayn kalmışları kavuştururlar. ağacın dibinde durmakla, tepelerindeki gökyüzünü, gövdelerindeki yeryüzünü, ayaklarını taşıyan yersualtını bir araya getiren, evreni bir arada tutan onlardır sanki. gövdeleri ağaçla bir olduğu gibi, başlan kuşlara, ayaklan balıklara kanşır.