Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yağmur Karsak

Bir mutluluğu yaşarken onu kavramamız zordur, ancak o geçip de arkamıza baktığımız zaman, birdenbire biraz da hayranlıkla, ne kadar mutlu olduğumuzu anlarız.
Reklam
‘Bu kararsızlık geçidini, şarlatanlık tapınağını, bu günah testisini, bu hile otlarının dikilmiş bulunduğu tarlayı, bu cehennemin giriş yerini, bu kurnazlıklar taşan sepeti, bu bala benzeyen zehri, ölümlüleri dünyaya bağlayan bu zinciri; kadını kim yarattı?’
Sayfa 137Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
‘Dünyayı bugünkü durumuna getiren nedir, bilir misin? Yarım işler, yarım konuşmalar, yarım günahlar, yarım iyiliklerdir. Sonuna kadar git be insan, avare et ve korkma! Tanrı, baş şeytandan çok, yarım şeytandan iğrenir!’
Sayfa 261Kitabı okudu
Yağmura uzun bir süre bak, kafanda hiçbir düşünce olmadan ve dünyanın gerçekliğinden uzaklaşarak, yavaş yavaş gevşeyen bedenini hisset. Yağmurun hipnotize edici bir gücü vardı.
Reklam
Bir şey kötü gider ve bütün taşlar devrilir. Kendinizi kurtarmanın hiçbir yolu yoktur. Ta ki biri gelip sizi çekip çıkarana kadar.
Kendiminkini değil, başkasının hayatını yaşıyordum. Kendim diye adlandırdığım bu kişinin ne kadarı gerçek bendi, ne kadarı değildi? Direksiyonu çeviren bu ellerin yüzde kaçına benim diyebilirdim? Dışarıdaki manzaranın be kadarı gerçekti? Ne kadar çok düşünürsem o kadar az anlıyor gibiydim.
Karar Almanın Temel Veçhesi
Karar almanın temel veçhesidir bu. Geçmişin derslerini özümseyip gelecekteki kararlarımıza yansıtamadığımız taktirde, hatalarımızı sonsuza dek tekrarlamaktan kurtulamayız.
Deli
Başka birini incitmek kendi istediğini elde etmenin yollarından biridir, arzuları tatmin etmenin son derece makul bir yoludur. Duygu yokluğu en temel ahlaki kavramları anlaşılmaz kılmaktadır. G. K. Chesterton haklıydı, “Deli, aklını kaybetmiş kişiye denmez; aklı dışında her şeyini kaybetmiş olan kişidir.”.
Analiz
“Bana ne bildiğinizi söyleyin.” diyordu danışmanlarına Colin Powel. “Sonra da ne bilmediğinizi söyleyin. Ancak ondan sonra ne düşündüğünüzü dinleyebilirim. Bu üçünü her zaman birbirinden ayırın.”.
Reklam
Zaman, baş döndürücü bir hızla geçiyor. Ayakta durmasını bilmeyenleri yıkıyordu.
Bir gün bütün değer yargıları değişecek ve yargılananlar yargıç, ezilenler de suçlu sandalyesine oturacaklardır ve onlar o kadar utanacaklar o kadar utanacaklardır ki utançlarının ve suçlarının ağırlığı yüzünden ayağa kalkamayacaklardır.
"Önce kelime vardı" diye başlıyor Yohanna'ya göre İncil. Kelimeden önce de yalnızlık vardı. Ve kelimeden sonra da var olmaya devam etti yalnızlık. Kelimenin bittiği yerde başladı; kelime söylenemeden önce başladı. Kelimeler yalnızlığı unutturdu ve yalnızlık kelime ile birlikte yaşadı insanın içinde. Kelimeler, yalnızlığı anlattı ve yalnızlığın içinde eriyip kayboldu. Yalnız kelimeler acıyı dindirdi ve kelimeler insanın aklına geldikçe, yalnızlık büyüdü, dayanılmaz oldu.
Sayfa 151Kitabı okudu
Kelimeleri, daha önce, öyle kötü yerlerde kullanmış oluyoruz ki, kirletir diye korkuyoruz duygulamıza dokunursa.
"Ve güneş arkamda kaybolduğu zaman, gözleri ışığım olmalı. Sesindeki keman nağmeleri, kulağımda son ses olmalı."
Sayfa 184Kitabı okudu
"Sözcükler bize, asıl söylemek istediklerimizi gizlemek için verilmiştir." Talleyrand.
Sayfa 375Kitabı okudu
Reklam
"Türkiye'de önemli insanlar değersizdir, değerliler ise önemsiz." demişti Ernst Reuter.
Sayfa 249Kitabı okudu
Bir kadın topuklarının sesinden ürkmüyor, tam tersine bununla meydan okuyan bir ritim tutturuyorsa kendine güveni tam demektir.
Gördüklerini, bir fotoğraf makinesi gibi, derhal kavrayan gözlerimiz, sır saklamaya gelince bunu hiç beceremezler. Kalbimizin, kendisine emanet ettiği sırları, saf bir çocuk gevezeliği ile hemen açığa vuruverirler.
Sayfa 77 - Lilith Yayınevi
Bilinmez ki... Doğuda her gerçek, kadınlar gibi örtülü...
Sayfa 58
Ağlamak, uğradığımız felaketlere karşı, bedenimizde kalan son gücün acı bir feryadıdır. Ağlayamadığımız zamanlar, bizde o gücün de artık yok olduğu ve yerini etkili bir sessizliğe bıraktığı anlardır. Bu tür sessizlikler ise en şiddetli acı gözyaşlarından daha gönül yakıcıdır.
Sayfa 36 - Lilith YayıneviKitabı okudu
Bu yaratığın kadınsı hatlarını hangi asit eritmişti? Gençliğinde vücudu ve yüzü belli ki güzeldi. Bu hale gelmesinin nedeni doymak bilmezliği, işlediği günahlar, çektiği ıstıraplar mıydı? Çok mu sevmişti? Çöpçatanlık mı yapmıştı? Yoksa bir kibar fahişe miydi? Hazların hücum ettiği küstah bir gençliğin zaferlerinin bedelini, görenlerin hızla yanından uzaklaştığı bir yaşlılıkla mı ödüyordu?
Reklam
İnsan yüreği sevginin doruklarına çıkarken molalar verse de, kindar duyguların dik yokuşunda nadiren durur.
Bebek gözlerini ilk kez açtığında Mustafa ve Mesude sanki tek bir bebek değil de bütün doğa çiçek açmış, badem ağaçları gelinlik giymiş, çiçeğe durmuş gibi tuhaf bir sevince kapıldılar.
Sadece Homo Saphıens'in var olmayan şeyler hakkında konuşabildiği iddiası herkesçe kabul edilebilecek bir önerme. Bir maymunu, ölümden sonra gideceği maymun cennetindeki sınırsız muzla kandırarak elindeki muzu vermeye asla ikna edemezsiniz.
"Gece en karanlık ve ebedi göründüğü zaman gün ışığı en yakındır." Söze böyle başlar o gün, balkondan konuşan Halide Edip Adıvar... Bir kadın sesidir yankılanan İstanbul'da, işgale ve teslim olanlara karşı, ilk kez...
Mustafa Kemal Atatürk hakkında bilgisizce, onu karalamak için konuşan, hakaretler eden emperyalizmin kuklalarına sakın ola ki 'Atatürk düşmanı' demeyin. İngiliz general William Birdwood, Mustafa Kemal Atatürk öldüğünde cenazesine katılmak için Türkiye'ye gelmiş, Ankara'ya kadar gitmiştir. Üstelik bunu yaparken üniformasını giymiş ve gözyaşları içerisinde selam durmuştur. Neden mi, onlara 'Atatürk düşmanı' demeyeceğiz? Çünkü onlar Atatürk'ün düşmanı bile olamazlar.
Yaşam, enstrümanları akortlu da olsa, akortsuz da olsa, devamlı çalan bir orkestradır.
Sayfa 187Kitabı okudu
Reklam
Her mükemmel varlığın ardında mutlaka bir trajedi vardı. Sanki en sıradan çiçeğin açması için bile dünyanın şiddetli doğum sancıları çekmesi gerekiyordu...
Burada, Ada'da, deniz, hem de ne deniz. Her an çıkıyor kendi içinden. Hem evet diyor, hem de hayır, hayır. Hem evet diyor, mavi rengiyle, köpüğüyle, koşarken dörtnala. Hayır diyor, hayır. Kalamıyor sakin. Benim adım deniz diyor, yineliyor çarparken bir taşın üstüne, ama inandıramadan onu. Sonra yedi yeşil kaplanın, yedi yeşil köpeğin, yedi yeşil denizin yeşil renkli yedi diliyle taşıyor onu, öpüyor, ıslatıyor, ve vuruyor bağrına yineleyerek adını.