Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yağmur Akdoğan

%2 (20/800)
Davranış
DavranışRobert M. Sapolsky
8.7/10 · 39 okunma
Reklam
Bazıları eksik, bazıları korkak, bazıları kayıp doğar. Sonradan kaybolanlardan farklı olarak kendini nerede arayacağını bilemez onlar. Bazı eksikler birileri koymadan yerleşir ruhunuza. Sizinle birlikte gelirler dünyaya. Bir yerlerde bir hata olduğunu bilirsiniz, ve tam yerini bulamadığınız için gittikçe köklenişini ömrünüz boyunca çaresizce hissedersiniz. Başlangıçta sadece bir parçanız olan hata, usul usul tüm varlığınızı ele geçirir. Böylece zamanla hüviyetini açık etmeme gayesiyle çırpınan koca bir hataya dönüşürsünüz, iyi saklanması gereken acıklı bir kabahate.
"Etrafı bir unutma hendeği veya uçurumuyla çevrilmiş, tek bir varoluş anına hapsolmuş biri gibi.."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“İyi uyumadığımızda vücudumuz bunu bir acil durum olarak yorumluyor,” diyor Roxanne. “Kendimizi uykudan yoksun bırakınca ölmüyoruz. Az uyumak mümkün olmasa çocuk yetiştiremezdik, değil mi? Kasırgalardan sağ çıkamazdık. Bunu yapabiliyoruz — ama bir bedeli var. Vücudumuz sempatik sinir sisteminin etkisi altına giriyor-şöyle der gibi: "Eyvah, uykudan yoksun kaldığına göre acil bir durum olmalı, kendimi buna hazırlamam için gerekli fizyolojik değişimleri gerçekleştireyim hemen. Kan basıncını artırıyorum. Canın daha çok hazır yemek isteyecek, çabuk enerji için daha çok şeker almak isteyeceksin. Kalp atışının hızını artırıyorum."...Tüm bu değişimler "Ben hazırım" mesajı veriyor yani. Vücudumuz neden uyanık kaldığını bilmiyor. “Beynimiz boş boş oturup Schitt's Creek izlemek için uykudan mahrum kaldığımızı bilmiyor ki. Neden uyumadığımızı bilmiyor beyin — ama sonuç fizyolojik bir alarma geçiş oluyor.”
Roxanne on sekiz saat uyanık kaldığınız takdirde — yani sabah 6'da uyanıp gece yarısı uykuya daldığınızda - gün sonunda kanınızda yüzde 0.05 oranında alkol varmış gibi tepki vermeye başladığınızı gösterdi bana." Üç saat daha ayakta kaldığımızda, yasalarda tanımlanmış sarhoşlukla aynı düzeye geliyoruz," diyor. Charles da şöyle açıklıyor: “Pek çok insan “Bütün gece ayakta kalıyor değilim ki, bir şey olmaz bana' diye düşünüyor, oysa uykumuzdan her gece birkaç saat eksildiğinde, bu her gece böyle devam ettiğinde, bir-iki hafta içinde performansımız bütün gece ayakta kalmışız gibi düşmeye başlıyor. İki gece uyumayınca herkes darmadağın olur — ama aynı noktaya birkaç hafta boyunca her gece dört-beş saat uyuyarak da gelebiliriz.” Charles bunları söylerken yüzde 40'ımızın bu eşikte yaşadığını hatırladım.
Reklam
320 syf.
10/10 puan verdi
·
9 günde okudu
Çalınan Dikkat
Çalınan DikkatJohann Hari
8.9/10 · 1.542 okunma
Hewleti-Packard'ın yaptırdığı ufak bir araştırmada çalışanlardan bazılarının iki farklı durumdaki IQ düzeylerine bakılmış. Önce dikkatlerinin dağılmadığı ya da bölünmedikleri bir durumda, sonra e-posta alırken ve telefonları çalarken. “Teknolojik dikkat dağılması”nın —sadece e-posta almanın ve telefonlarının çalmasının çalışanların IQ düzeyinde ortalama on puanlık azalma yarattığı ortaya çıkmış. Bunun ne kadar ciddi bir düşüş olduğunu şuradan anlayabilirsiniz: Esrar içtiğinizde kısa vadede ortaya çıkan düşüş bunun yarısı kadardır.! Yani iş bitirmek bakımından, cep telefonu ve Facebook mesajlarınıza sık sık bakmaya kıyasla kafayı dumanlamanız daha iyi olurmuş gibi görünüyor.
Laboratuvarlara doldurdukları insanlardan aynı anda pek çok şeyi yapmalarını isteyip neler olduğunu gözlemlemişler. Aynı anda birkaç şey yaptığını düşünen insanların —Earl'ün açıkladığına göreaslında “Jonglörlük” yaptığını keşfetmişler. “Bir görevden diğerine gidip geliyorlar. Beyinleri üstünü örtüp pürüzsüz bir bilinç deneyimi sunduğu için geçiş yaptıklarını fark etmiyorlar, ama aslında beyinlerini anbean bir görevden diğerine geçirip yeniden şekillendiriyorlar — ve bunun bir bedeli var.” Bu şekilde geçiş yapıp durmak, Earl'e göre, odaklanma becerinizi üç yoldan aşındırıyor. İlkine geçiş maliyeti etkisi deniyor.Bu konuda çok sayıda bilimsel kanıt mevcut. Vergi beyannamenizi hazırlarken gelen bir mesaja —göz ucuyla, beş saniye baktıktan sonra yaptığınız işe geri döndüğünüzü hayal edin. O an “geçiş yaparken beyninizin yeniden şekillenmesi gerekiyor,” diyor Earl. Öncesinde ne yaptığınızı, ne düşündüğünüzü hatırlamanız gerekiyor ve “bu biraz zaman alıyor”. Kanıtlara bakılırsa bu gibi durumlarda “performansınız düşüyor. Yavaşlıyorsunuz. Sırf bir işten diğerine geçiş yaptığınız için”.
Aslına bakarsanız “sokak nörolojisinin” saygıdeğer bir öncüsü vardır. James Parkinson, Londra sokaklarının iflah olmaz bir gezginiydi, tıpkı ondan kırk yıl sonraki Charles Dickens gibi. Parkinson, ismini taşıyan hastalığı muayenehanesinde otururken değil de kalabalık Londra sokaklarında tanımış ve tarif etmişti. Nitekim Parkinson hastalığı sadece klinikte kalınarak hakkıyla ne gözlemlenebilir ne de kavranabilir; kendine has özelliklerinin büsbütün gün ışığına çıkması için karmaşık bir etkileşimin yaşanacağı açık bir alana ihtiyaç vardır. Parkinson hastalığı ancak hayatın içinde tam anlamıyla gözlemlenip kavranabilir.
Sayfa 141Kitabı okudu
Reklam
Başkalarının, başka insanların varlığı onu uyararak habire konuşmaya; bitmek bilmeyen kontrolsüz bir konuşmaya itiyor, onu kimlik aramaya ve oluşturmaya yönelik çılgınca bir çabaya zorluyor. Oysa bitkiler, sakin bir bahçe, insansız bir çevre ve sosyal baskının olmayışı onun bu kimlik hezeyanını hafifletip yatıştırıyor. Bu sakin, insandışı kendine yeterlik ve tamlık durumu (tüm insani kimlik ve ilişkilerin ötesinde), ender rastlanır bir sükunet içinde, doğayla sözsüz ve derin bir birliktelik kurmasını sağlıyor. Bu sayede dünyada olma, gerçek olma duygusu onarılıyor.
Sayfa 135Kitabı okudu
Bir defasında bir terapistten şunları duymuştum: “Suçluluk ile kırgınlık hissetmek arasında bir seçim yapmanız gerektiğinde, her defasında suçluluğu seçin.” Bu bilgece tavsiyeyi o günden beri birçok insana aktardım. Bir şeyi reddetmek sizde suçluluk duygusu yaratırken, rıza göstermek ardında bir kırgınlık bırakacaksa, suçluluğu tercih edin. Kırgınlık ruhun intiharıdır.
Sayfa 337Kitabı okudu
Kişinin, ilişki dinamikleri, suç ve bağlılık ihtiyaçları, başarı hırsı, patron korkusu veya sıkılma korkusu güdüsünde hareket ettiği sürece özerk olması mümkün değildir. Bunun sebebi basittir: Kişi herhangi bir şeyin güdüsünde olduğu müddetçe özerklik imkânsızdır. Rüzgârla savrulan bir yaprak misali, güdülenmiş insan da kendisinden daha güçlü kuvvetlerin kontrolü altındadır. Stresli yaşam biçimini kendisinin “seçmiş” olduğuna inansa ve hatta faaliyetlerinden keyif alıyor olsa dahi, özerk iradesi işlememektedir. Yaptığı seçimler görünmez bağlarla bir yerlere bağlıdır. Sadece kendi güdülenmişliğine karşı çıkamıyor bile olsa, halen hayır diyemeyen bir haldedir. Nihayetinde bu durumdan uyandığında, kafasını Pinokyovari bir şekilde sallayıp “Kuklayken ne salaktım,” der.
Sayfa 322Kitabı okudu
İyileşmek için, negatif düşünme kuvvetini toparlamak da önemli. Negatif düşünce, “gerçekliği” gizleyen kasvetli, karamsar bir bakış açısı değildir. Aksine, çalışmayan, işlemeyen şeyin ne olduğunu inceleyip ele alma iradesidir. Denge nerede bozulmuş? Neyi görmezden gelmişim? Bedenim neye hayır diyor? Bu sorular sorulmadan, dengemizi yitirmemize sebep olan stresler hep saklı kalacaktır.
Sayfa 321Kitabı okudu
160 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.