Sağduyuya Bir Tecavüz Olarak Antisemitizm
Modern antisemitizm,ulus-devletin daha genel gelişim çerçevesi içinde ele alınmalı ve aynı zamanda antisemitizmin kaynağı Yahudi tarihinin belli veçhelerinde,özellikle son yüzyıllarda Yahudilerin yerine getirdiği işlevlerde aranmalıdır.
Sahip olmak ya da olmak 3
Sahip olmak" şeylere, nesnelere ilişkindir ve bunları görüp, tutmak ve de tanımlamak kolaydır. "Olmak" ise, yaşantılara ve bazı içsel süreçlere dayandığı için, dile gelmesi, tanımlanması- zor ve hatta imkânsızdır. Kişilik dediğimiz, dışa vuran yanları- mızı, yani taşıdığımız maskeleri tanımlamak mümkündür. Çün- kü bu, dışlaşmış bir
Reklam
giriş
Bir ulus,daima ve her yerde eğitilebilecek koca bir çocuktur.
DÜNYANIN EN AHLAKLI DEVLET YÖNETME ANLAYIŞI TÜRK TÖRESİDİR Ulusun birliğini han, hanı töre, töre ulus yararına hanı yönetenleri bağlar. Töreyi çiğneyen hanın kellesi alınırdı. Türklerde hukuk töredir. Cumhuriyet devrimleri törenin bir asır önce ki çağa uygun halidir. Gününüz ile karşılaştırma yaparak Türk töresini anlatmak istiyorum ki ona
1880'lerde gelen yerleşimcilerin çoğu Rusya'dan, özellikle de bugünkü Polonya topraklarından gelmiş olsa da, gerek bu insanların gerekse destekçilerinin inandığı ideoloji ve politik örgütlenme şeklini belirleyen kişi, bir Rus Yahudisi değil, bir Viyana Yahudisi olacaktı. Aynı zamanda avukat da olan gazeteci Theodor Herzl, 1896 yılında yayımlanan Yahudi Devleti isimli bir kitap kaleme almıştı. Herzl kitabında Yahudilere, Fransa veya Almanya gibi tek bir ulus devlet kurmaları çağrısında bulunuyordu. Devrin diğer Avrupalı sömürgecilerinin duygularını yankılar bir biçimde, kurulacak bu Yahudi devletinin aynı zamanda "medeniyetin ileri karakolu" olabileceğini ve "Asya"nın barbarlığı karşısında bir tür savunma gücü ortaya koyabileceğini iddia ediyordu.
Sayfa 18 - Say YayınlarıKitabı okudu
1949'dan 1952'ye kadar geçen sürede, kırk Filistin köyü daha boşaltıldı ve sakinleri başka köylere gönderildi. Birçok İsrailli Arap, genellikle askerí bölge ilan edilmiş olan sınırlara yakın yerlerde yaşıyordu. Araplar bu bölgelerden askerin talimatıyla sürülebiliyor veya mallarına el konulabiliyordu. Köylerin tamamı, bir çırpıda boşaltılabiliyordu. Yerlerinden edilenlerin bazıları Batı Şeria veya Gazze'ye gönderiliyor, binlercesi de "ülke içi mülteci" konumuna düşüyordu. Topraklarında kalmaya devam edenlerse, devletin su ve elektrik tedarikinde gittiği kısıtlamalara maruz kalıyordu. Birçoğu toprağını terk etmek zorunda kalarak geçici işçilik yapmaya başlıyor ve düşük ücretler karşılığında mevsimlik işlerde çalışıyordu. Bir başka ayrımcılık kaynağı da İsrailli Arapların askerlik için uygun bulunmuyor olmasıydı. Zira askerlik görevini yerine getirmemiş kişiler, belirli devlet kurumlarında çalışamıyor, barınma ve sosyal güvenlik yardımlarından yararlanamıyordu. Ne yapacaklarını, ne yöne gideceklerini bilemeyen İsrailli Araplar, Arap dünyasından da izole edildiler. Bilhassa eğitimli ve meslek sahibi Filistinlilerin ülkeyi terk etmesinin ardından, etkili bir önderlikten de yoksun kaldılar. Dahası 1950'den 1966'ya kadar askerî bir yönetim altında yaşadılar. Kontrol noktaları, sokağa çıkma yasakları ve seyahat izni zorunluluğu gibi yöntemlerle hareketleri ciddi şekilde kısıtlandı. Nitekim Yahudi göçmenlerin bizzat kendileri için kurdukları bir ulus devletin vatandaşları haline geldikleri bir ülkede, İsrailli Araplar marjinalleştirilmiş bir topluluk olarak kaldı.
Sayfa 110 - Say YayınlarıKitabı okudu
146 öğeden 151 ile 146 arasındakiler gösteriliyor.