"Yaşam kentlerde şimdi!" diyor Emin Bey. "Evlerin içinde akar su, ışık, sıcak sulu banyo, sıcak sulu mutfak... Ama şehirde ona göre gelirin olacak! Gelirin yolu da belli, kafayı çalıştırmak! Kafayı çalıştırdın mı çok iş var. O zaman oluk gibi akar para! Köylüler öyle mi? Taş devrinden kalma yemekler, tunç devrinden kalma yataklar,
Sayfa 238 - Literatür Yayınları, 16. Basım (2007)Kitabı okudu
İnsafsız Herif
"Bak ta Amerika'ya, Urus'a aklın eriyor da; şu önündeki işe neden aklın ermiyor bre Kabak Musdu? Bu kız senin emsalın mı ulan? Bu sana iyilik getirir mi? Ellisini geçmiş herifsin. Kız daha on üçünde. Yarın altmış olursun, kız da on sekiz. Yetmiş olursun, kız yirmi beş otuz. Sen gittin süprüntülüğe, ama kız ne olacak?"
Reklam
... "Sen gittin de bir benim gönlümde mi kaldın? Kar sürekli ufak tefek ayak izlerini örttüğü için seni takip etmek ne mümkün. Kar eriyince arda kalan her ayak izinde çiçekler açacak; çiçekler arasında senin ayak izini aramaya çıksam, on iki ay bir yıl boyunca benim gönlüme karlar yağacak."
Görünmez kemerler tarafından koltuğuma bağlanmıştım, hareketsizliğe mahkûm edilmiştim. Ceza bu diye düşündüm, şimdi bedelini ödüyorsun. Şimdi kendini, bu salonda oturan ve adına bakan denilen yüce kişiyi ikiyüzlülükle dinleyenlerle aynı kefeye koydun. Artık onlara aitsin, şimdi, seni hep çıldırtmış olan ve ömür boyu hiçbir ilişkin olmasını istemediklerinle aynı kefeye girdin. Koyu renk giysinle orada oturuyor ve darbe üstüne darbeye, rezalet üstüne rezalete maruz kalıyorsun. Ve kıpırdamıyorsun, yerinden fırlayıp bakana bir tokat atmıyorsun. Sakinleşmek için kendi kendime telkinde bulundum, durmaksızın kendi kendime sakin, sakin, sakin ol dedim, bakan kendini beğenmiş rezaletini bitirinceye kadar bunu yineledim. Tokadı hak etmişti, ama çılgınca alkışlandı. Burada da işte koyunlar kendilerine yem veren tanrılarını alkışlamaktaydılar, alkış kıyametinin ortasında bakan gene oturdu ve şimdi kalkıp kürsüye gitme sırası bendeydi. Hâlâ sinirden titriyordum. Ama kendime hâkimdim.
"Yukarıdaki yıldızlara bak, hop, gittin bile."
"Bak hocam" dedi. "Şu yeşil dala bak, şu kırmızı topraktan yeşil olarak geldi. Bak hocam, şu kırmızı güllere bak, şu kara topraktan kırmızı olarak geldi. Bak hocam, şu nasırlı ellerime bak, nasıl kımıldıyor ve tutuyor, şu gördüğün topraktan canlanarak geldi. Bak hocam, toprak esastır. Hayat topraktan oldu. Niçin kazıyorum toprağı? Niçin altüst ediyorum, ağaçların güllerin dibini tırmıklıyorum? Hava girsin diye. Ve sonra su veriyorum. Hava ve su. Ve güneş. Yani ateş. Bak hocam, güneş böyle yakmayınca su ve hava bir işe yaramadı. Üçü beraber olunca toprak hayat kazandı."
Sayfa 197Kitabı okudu
Reklam
1,000 öğeden 551 ile 560 arasındakiler gösteriliyor.