Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hilal

Ne mühim şeydi şu kendini bulmak dedikleri? Ne çok vakit alıyor, ne çok yoruyordu insanı? Insan kendini ararken ne çok düşüp kalkıyor, ne çok yoruluyordu.
Reklam
“Epik salaklığına lirik sebepler bulmaya çalı şıyorsun. Bu da durumunu patetik yapiyor." Eğer Italya'daki o malumatfuruş genç kız olsaydım aynen böyle derdim ama değilim. Demesem de, yıllar beni bu kadar hırr konuşmayacak kadar törpülediyse de, böyle tumturaklı kelime oyunlarından vazgeçeli çok olsa da aynı düşünüyorum. Yani demem o ki; kendi yapamadıklarına, olamadıklarına bahane arama Mehmet. Film çekmek mi istiyorsun, git çek. Değişmek mi istiyorsun, git değiş. Büyük yönetmen mi olmak istiyorsun, git ol. Kendine mana mı arıyorsun, git bul. Ben senin günah çıkardığın papaz, içini döktüğün psikolog,akıl sorduğun yaşam koçu, maziyi yâd ettiğin sıkı dostun değilim. Ben senin bitki çayın değilim. Ben senin yara bandın değilim. Ben senin ayna çiziğin değilim. Ben senin hiçbir şeyin değilim Mehmet."
Sayfa 190
Ama eşyanın geçmişi olması meselesi de ona göre değildi.Kendinden önce kimlerin bu fincandan kahve içtiğini düşünmek ona romantik gelmiyor, aksine huzursuz ediyordu. O daha nesnel, daha rasyonel yaklaşıyordu olaya. Pis geliyordu işte, düpedüz pis! Öyle yıkayinca geçecek pislik değil,enerji pisliğiydi onu huzursuz eden. Kim bilir kimin enerjisi vardı bu fincanların üzerinde? Eskiyi insanlar hep özlemle anıyor, hayırla yad ediyordu ama eski zaman dediğin de bugün gibiydi işte, iyi de vardı kötü de. Eskiden yaşanılan her ev mutlu değildi ki azizim. İlla sürekli mutluluk kahkahalarıatan, aşk sözleri fısıldayan dudaklar kahve içmemişti ki bu fincanlardan. Kim bilir belki de kavuşamadıği sevdiği için kapatılan fallara, ayyaş kocayı ayıltmak için en acısından yapılan kahvelere şahit olmuştu bu fincanlar. Ya da belki bir tefecinin yazıhanesinin fincanlarıydı, adam önce kahve içirip sonra senet imzalattırıyordu. Geçmiş illa ki romantik olmak zorunda mıydı canım!
Sayfa 136

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
344 syf.
7/10 puan verdi
Kitaptaki karakterleri tanıdıktan sonraki aşamada gelişecek olayları tahmin edebiliyorsunuz (en azından ben ettim) ve bunun sayfalar ilerledikçe açığa çıkmaması… çıkmasını beklemek için en son sayfalara kadar gelmek baya sabırsızlandırdı beni. Ben bayağı erken tahmin ettim sanırım o sebeple böyle oldu.. Son 100 sayfayı ara ara gözlerim dolarak okudum.. Güzeldi…
Beni Hep Böyle Hatırla
Beni Hep Böyle HatırlaMelike İlgün · Kırmızı Kedi Yayınevi · 2021103 okunma
Bu dünyayı terk etmeden evvel, insanların gözleri devrilir. Bakışları yavaşça, başka tarafa döner. Öyle, birden bire bire álem değistirilmez. Ruh çekilmeye ayak parmaklarından başlar, sonra bacaklar demir gibi olur, soğur. Kalbe sıra gelince, artık gözler başka âlemleri gärmeye başlamıştır. Bu dünyayla ilgisi kesilir insanın. En son ağızdan çıkan o son nefese sıra gelir... insan söner, sanki hiç yaşamamış gibi... Yüzyıllar önce, suretlerini terk edip, asıllarına ulaşmak isteyenlerin kapanıp, çile çektikleri odaların birindeydiler. Belki nefsini açlıkla, belki de susuzlukla sınayan bir çilekeşin sabrı duvarların içine sızmıştı. Belki O'na ulasmak için dünyanın ışığını reddedip, her daim gözlerini kara bezlerle saran bir dervişin bilge sözleri odayı kuşatıyordu. Belki ermişlerle günahkàrların ayı özden geldiğini fark eden bir divanenin, hiçligi ilk hissettiği anın içindeydiler. Yara almamıs insan voktur," dedi Kaan. Mevlevi, binlik akik tespihi koluna doladı. Tılsımlıymış gibi kalbinde sakladığı kelimeleri ara ara mırıldanıyordu. "Kimbilir, belki biz her şeyi yanlış biliyoruz. Belki yarım kalmış hayat yoktur. Sadece ömrü o kadardır.
Sayfa 184
Reklam
"Olanı değiştiremeyiz ama görüp helalleşebiliriz,"
Sayfa 128
Arayanların bulamadığı, bulanların da ancak arayanlar olduğu ikilemi değil miydi gerçeğin bilindik tanımı. "Evet, tam da öyle." "Hani sen demiştin ya, dengede olmanın kudretini anlayabilen insan, mutluluk peşinde koşmaz diye. Haklısın galiba."
Sayfa 125 - Mevlevi
"Evet, su eskiden kalma eşyaları kafasında çok büyütmüş. Çocukluğundan beri fazla anlam yüklemiş onlara, Binayı her gün siliyor, tertemiz yapıyor ama bir türlü kendi hayatını temizleyemiyor... Hepimiz gibi." "Anlamadim?" "Biz de etrafı temizlemekten kendi içimizi temizlemeye zaman bulamayız bazen...
Kaan
İnsan bedeninin içinde bir yere gömdüğü azapları, hoyratça ortalığa saçmamalı, nazikçe soymalı kabuklarını, zerafetle davranmalı kendine. Aksi halde yaşamak, katlanılamaz bir buhrana dönüşür.
Sayfa 118
İnsanlar aşık olmaz. Kendi özlerindeki aşka ayna tutabilecek öteki insanlar bulurlar.
Mevlevi
Reklam
An'da hissedilen acılar, geçmişin tekrarından başka bir şey değildir. Ne hücrelerimizdeki acıyı yok edebiliriz ne de kederi. Onları ancak fark edip görürsek hafifletebiliriz ama yine de yok edemeyiz. Şimdi hissedilenler, birileri tarafindan yüzyıl önce de hissedildiler. Onlarca asır önce de. Zaman, deli bir pervane gibi etrafımızda dönüp dururken, geçmişten gelen bilgiyi de taşır. İnsanin iradesi ancak düğümleri görüp, kabul etmeye yeter. Olmuş olanı yok etmeye değil," demişti. O halde, kaç neslin bilgisi akmıştır hücrelerimize kim bilir. Kaç kuşağın gözyaşı, mutluluğu, acısı…
Sayfa 96
Botter Apartmanı
"Zaman ne kadar hızla akıyor Zehra. Biliyor musun, zaman kelimesi ilk defa dört bin küsur yıl önce kullanılmış. Kökeni Akadlara kadar gider. Muhtemelen onlar da başka kültürler den devraldilar. Zaman kelimesi çok ağır. Tıpkı tarih gibi. Insanlar hep parçalara ayırarak hatırlamak istiyorlar bu yüzden. Yıl, ay, gün, saat, dakika, saniye, olmadı mikro saniye falan. Ama iyi tarafi da var. Böyle parçalara, katmanlara böldüğümüz için basamak basamak geriye gidip, geçmişte yaşadıklarımızı sağalta biliyoruz. Değiştiremiyoruz ama başka bir açıdan bakıp yaşadıklarımıza verdiğimiz anlamları yumusatabiliyoruz. Zamanın, insanı olumsuz olaylardan uzaklaştırıp, iyileştiren bir gücü olduğunu düşünüyorum," dedi Kaan
Sayfa 90 - Kaan
318 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.