Dört köşeli kalıplar içinden sıyrılalım, pürüzsüz şablonlardan çıkalım. Yalın bir eda ile hatadâr bir âdem olarak var olalım. Yüreğimiz bütün savunmalardan uzakta kalsın. Aklımız ak ve karalar arasında tereddütle bekleyedursun. Kur'an'ın 'az daha gönlünü kaptıracaktı” diye ifade ettiği; kalıplardan uzak, yapmacıksız Yusuf (as) tereddüdünü biz de paylaşıyor olalım. Sırça köşkümüzden çıkalım, rüzgârda savrulalım, ayağımıza diken batsın, yalın ayak kalalım.
Son gün, çocuklarının önünde, bağırsaklarındaki gazları çıkarıyordu. Torununa, yalın bir dille “Görüyor musun, küçük bir domuz gibi yelleniyorum,” dedi. Bir saat sonra da öldü.
Doğrudan duyguları harekete geçiren yüce kavramlar olarak "şehitlik", "kutsallık", "din", "milliyetçilik"; korku kavramları olarak "terör", "savaş", "ekonomik kriz"; öfke ve nefret kavramları olarak "şer odakları", "ülkeyi ele geçirmeye çalışan kötüler", "gizli gündemleri olan dış güçler", "kıskanan ve kuyu kazan ötekiler"; hüzün kavramları olarak da "tarih boyunca uğranılan haksızlıklar", "yaşanan mağduriyetler" ve daha birçok benzeri yaklaşım, hakikatin önemsizleşmesinin temel başvuru araçlarıdır.
Özne mutlak anlamda hiç de kendiyle özdeş (kendiyle kaim) değildir, ama doğrusu bir başka özneyle özde eştir. İşte bu özde eşliktir ki özneler arası ünsiyeti peyda eder -bu en yalın anlamıyla s(ev)gidir. Bu, söz gelimi eşimle aynı evi paylaşmamdır, aynı evi, aynı rahmi, aynı karnı... Eş'liği dar anlamda almamak lazım. Öznenin özneyle bitişikliği, komşuluğu, kardeşliği (karın-daşlığı), kısacası eşliği söz konusudur. Özdeşlik değil, öz-de-eş-lik kısacası..."
Yalın ayak, başı kabak dolaştık hep garb-ı âlem
Kimi yahşi kimi vahşi kimi erbab-ı kalem
Ünvanın hıyardır ama diyelim bari badem
Ver sokayım çizmene hediye olundu madem
(Yahşi Batı, 2009, Yönetmen: Ömer Faruk Sorak, Senaryo: Cem Yılmaz)