EĞER
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.
Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer
Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan
Ne olurdu kokunun da fotoğrafı olsaydı,
Sesinin fotoğrafı, boşluğun fotoğrafı
Parmak uçlarındaki karıncanın,
Ruhtaki üşümenin fotoğrafı,
Ölüm kimseyi bu kadar yalnız bırakmazdı...
Yer yer spoiler olabilecek bilgiler de verebilirim. Bunu baştan belirtmek istedim. Bununla birlikte spoiler verme konusuna ben de bir ara takılırdım. İnsanların bir açıdan spoiler almak istememesini de anlıyorum. Ancak inceleme bakımından değerlendirecek olursak spoiler, inceleme yazan kişiyi sınırlandıran olumsuz bir etmene dönüşmektedir. Öyle
Oruç Aruoba
Felsefe dediysem öyle yalnızca düşünmek, ilgilenmek gibi anlaşılmasın bu işin mektebini okumuş bir karakter. Alana dair kim varsa okumuş, çevirmiş onlardan etkilenmiş, kendisi de başkalarını etkilemeyi başarmış...
“Bu kelimeleri yazarken adlarınızın üstüne göz yaşlarım damlıyor… Bir daha hiç karşılaşmayacağız.
Ah, sevgili çocuklarım, nasıl içten, derinden seviyor sizi babacığınız. Sevdiklerimiz için yaşamakla gösteririz sevgimizi ve gerektiğinde sevdiklerimiz için ölmekle de gösterebiliriz sevgimizi…
Benim hayatımı ve doğal olmayan haksız ölümümü
Yağmur çiseliyor,
korkarak
yavaş sesle
bir ihanet konuşması gibi.
Yağmur çiseliyor,
beyaz ve çıplak murted ayaklarının
ıslak ve karanlik toprağın üstünde koşması gibi.
1942 yılının Ocak ayıydı. Moskova buz kesmişti... Öyle soğuk bir yel esiyordu ki ölüm bile üşüyordu. Moskova yakınlarında bir cenaze töreni; gömülen 18 yaşında bir genç kız. Sessiz sedasız, gencecik bedeninin üstü buzlu toprakla örtülüyordu.
Mezarın başındaki tahtada şunlar yazıyordu: Zoya Kosmodemyanskaya. Peki kimdi bu Zoya Kosmodemyanskaya,
‘’Kötülüklere uydukça şansının açılacağını sanma.’’ Mevlâna
"Kötülük etme fırsatı, insanın karşısına günde yüz kere çıkar; iyilik etme fırsatı da yılda bir kere." Voltaire
DCIF yani Danimarka Soykırım Merkezi’nde çalışan dört kadının zalimlikler, bencillikler, kıskançlıklar, sinsilikler ve hainliklerle örülü gündelik yaşamlarında, bir