çünkü Oğuz Atay'ı da okudum. seni de tanıdım.. diyebilirsin ki bir insanı fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? haklısın belki de çok az.. o zaman şöyle demeliyim: seni az tanıyorum. az.. sen de farkettin mi? az dediğin küçük bir kelime. sadece a ve z, 2 harf. ama aralarında kocaman bir alfabe var. o alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. biri başlangıç, diğeri son. ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. yan yana gelip de birlikte okunmak için. aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. senin ve benim gibi. bu yüzden belki de az çoktan fazladır. belki de az, hayat ve ölüm kadardır. belki de seni az taniyorum demek, seni kendimden çok biliyorum demektir. bilmesem de öğrenmek için her şeyi yaparım demektir. ve belki de benim sana söyleyebileceğim tek şeydir..
özlemek için Nazım var,
mavi için Edip,
sevmek için Cemal Süreya,
sevda için Ahmet Arif,
bazen özledim diyemezsin,
Nazım okuyorum dersin.
ben Nazım okuyorum,
sen ne yapıyorsun?
tek bir yalanın üstüne hayat kurmuş insanlar tanıdım ben. ömrü boyunca aynı günü yaşamış insanlar gördüm. yemin ettim onlardan biri olmamak için. oysa şimdi elimde bitmiş bir aşkın külleri.. yeni anlıyorum, büyümek biraz da ziyan olmak demekmiş..
hevesimi kırdılar. küçükken de kırmışlardı bir kere. sonra kırık çıkıkçıya götürdüler, bir türlü düzelmedi. hevesim yanlış kaynadı albayım. hep yanlış şeylere heves ettim.
daha dokunmadan kurudu irem.
çöllere bir türlü yağamıyorum
yeni bir koşuşun başlangıcında
biraz deprem sonrası
biraz şehir hülyası
bir kalp yangınından geriye kalan
siyah gözlerine beni de götür
artık bu yerlere sığamıyorum