Yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı Ömür Hanım. Bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden. Sahi nedir yaşamın anlamı? Geriye dönüyorum sık sık yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp ağır yükler aldığı zamanın derin dehlizlerine, Bakıyorum, umut karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka ne ki? Yaşamsa, gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi içine alan kocaman bir yanılsama... Değil mi yoksa?
Asya, insanı arzularından kurtarmayı
düşünürken, Batı alemi, onları gerçekleştirme özgürlügünü insana sağlamak dileğindedir. Biri dünyayı bir yanılsama olarak düşünmeyi seçer; öteki, eylemin ve mutluluğun yegâne mekânı kılmayı. Biri ruhların bir bedenden bir başkasına göçünden söz eder, öteki selametlerinden.
Ya Zaman? Her şey yeniden başlıyor, mutlak diye bir şey yok.
zamanın tuzakları her seferinde başka bir yanılsama
"Ateş gibi bir aşk, her şeyi bütünü içinde ele alıp düşünmek için bitimsiz yangılara düşmek."
.
Öyle ya, yaşama katlanmak tüm canlıların birinci görevidir. Yanılsama, bizi taciz ettiği takdirde değersizleşecektir.
O eski özdeyişi hatırlayalım: Sivis pacem, para bellum. Barışı korumak istiyorsan, savaşa hazırlan.
Bu özdeyişi güncelleyerek değiştirelim: Sivis vitam, para mortem. Yaşama katlanmak istiyorsan, ölüme hazırlan.