Bir arkadaşım vardı. Bana her zaman başkaları için müthiş önerilerde bulunduğumu, farklı açılardan bakabildiğimi ve iyi bir yönlendirme yapmak yerine ihtimaller üzerinden var olan seçenekleri motivasyon ya da korku hissettirmeden sunabildiğimi söylemişti. Ve bunu yapan bir insanın kendi hayatına karşı nasıl bu kadar umarsız olduğunu anlamadığını ve bunu son zamanlarda çok sık düşündüğünü söylemişti. Dışarıdan avantaj olarak kolayca görülebilen şeylerin, içeride bir büyük dezavantajlar yaratabileceği fikrini savundum. Öyle sanıyordum. Başkaları için yolun devamındaki ihtimalleri analiz etmeye çalışırken çok rahat bir açıdan değerlendirebiliyoruz. Çünkü burda çok yakınımız dahi olsa hissettiği duyguya birebir erişme imkanımız yok. Ve yanında olmak için, destek olmak için çaba gösteriyoruz. Kendimizi kaybettiğimiz yer tam olarak burası. Bir yol aradığımızda karmaşık ihtimalleri hepsini gözden geçiririz. İstediğimiz şeyin olmamasını gerekçelendirir ve kendimizi kandırırız. Gözümüzün önündeki düz ve doğru yolu görmekten kaçınırız. İnsanın kendine varma yolunu uzatan şeyler tam olarak böyle anlarda, unutamadığımız ama yanlış anladığımız anlarda saklıdır.
"Tanıdığın yanlış insanlara duyduğun öfkeyi, tanıdığın en doğru insana kusma." Çorak ülke
Reklam
Prenses değil o Premses Bir kere siz yanlış biliyorsunuz
"Tatil yerlerinde çalışan olsak bile insanların illa gece hayatının olduğunu ya da olması gerektiğini düşünüyorlar. Eğlence anlayışlarının bu kadar tuhaf oluşmasına neden olan şey ne acaba? Yaşama ya da eğlence hissini doğru yerlerde aradığımıza ya da bulunduğumuz hislerin gerçeği yansıttığından emin miyiz?.. Kitaplarda okuyarak gördüğüm yerleri gerçekte görmeyi reddettim. Yadırganmama rağmen pişmanlığım yok. Onların eğlence anlayışlarının bana aptalca ve saçma geldiğini söylesem kabalık ve saygısızlık yapmış olurdum o yüzden sadece "Beni sıkıp bunaltan, kafamı şişiren ve göz zevkimi bozan bir yer bana hiç eğlenceli gelmiyor. O yüzden size güle güle." diyerek geçiştiriyorum. Bazen de (yadırgamayı abartanlara) "Oww o tarz bir eğlence hayatımın olmaması ne ayıp ne acı ne vahimmm. Şu an kendimi çok ezik hissettim. Bundan dolayı utanıp gelmemi ister misin?" diyorum yarı alayla gülerek. Evet diyecek kadar şuursuz olduklarında gidip kahkaha atarak içeri giriyorum. Ve anında tavizsiz ciddiyete bürünerek "Bazı utançlar vardır ki başkaları adına duyulur. Senin adına da utanıp bir daha gelmememi ister misin?" dediğimde "Aradığınız kişiye ulaşılamıyor." sesini baktığım yüzde duyuyorum. Premses, cadı, harbi Barbie, canavar karmasından bir bütünken premses halimin değerini en başta bilmeleri gerekirdi. Çok yazık oluyor sonra -_- ..."
Hayatımda kaç doğru, kaç yanlış var, hangisini seçmem gerektiğini bilememek nasıl bir duygudur? Kendi içimdeki labirentlerde kaybolmuş gibi hissediyorum. Her köşe başında bir soru, her dönemeçte bir yanılgı... Emin olma duygusu ne kadar uzakta şimdi. Dağılmış ve yorgun bir ruhum var. Bu kargaşa içinde yönümü bulamıyorum. Düzen mi lazım bana, yoksa bu düzensizliği kabul edip onunla yaşamayı mı öğrenmeliyim? Belki de bütün mesele, bakış açımı değiştirmekte. Ama nasıl? İşte bunu bilmek, tüm karmaşayı çözecek bir anahtar gibi duruyor.
Hayatımda kaç doğru, kaç yanlış var, hangisini seçmem gerektiğini bilememek nasıl bir duygudur? Kendimi içsel bir labirentin ortasında, yönsüz ve kaybolmuş hissediyorum. Her adımımda bir soru, her dönemeçte bir yanılgı karşılıyor beni. Emin olma duygusu, ulaşılmaz bir hedef gibi görünüyor. Bu aralar dağılmış ve yorgunum, modern dünyanın karmaşası içinde bir varlık olarak önümü göremiyorum. Belki düzen lazım bana, belki de bu düzensizliği kucaklayıp onunla yaşamayı öğrenmem gerekiyor. İçimdeki bu karmaşaya bir anlam bulmak, her şeyin ötesinde bakış açımı değiştirmekle mümkün olabilir mi? İnsanın en büyük yükü olan seçim yapma zorunluluğu, belki de bir yanılsamadır. Yine de, bu belirsizlik içinde doğruyu bulmak, huzura giden yol olabilir mi? Her birimiz, kendi varoluşsal labirentimizde kaybolmuş birer ruhuz. Bu karmaşa içinde yönümüzü bulmak, belki de dünyaya farklı bir gözle bakmaktan geçiyor. Ancak bu değişim gerçekten huzuru getirecek mi, yoksa sadece yeni bir yanılsama mı yaratacak? İşte asıl mesele burada düğümleniyor.
1980’lerin sonu ve 1990’ların başında dünyada anormal bir olay meydana geldi: sosyalizm çöktü ve birçok ülkede kapitalizm restore edildi. Sosyalizmi yıkan dönekler, sosyalizm ideallerinin yanlış olduğunu iddia ederek ihanetlerini haklı göstermeye çalıştılar. Bu arada emperyalistler, sosyalist sistemin doğası gereği sorunlu olduğunu ileri sürerek
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.