Nerede kalmıştık?
Uzun zamandır kimseyi, hiçbir şeyi özlemediğim kadar özlemişim siteyi. Yaşadığım şahsi trajedilerden dert yanmak veya nadir de olsa yüreğime sinen mutlulukları uzun uzun anlatmak istemiyorum. Güneşin doğduğu andan , battığı ana kadar varolan herşeyin değer verdiğimiz bir anlamı var biliyorum. Başladı yine bir gün daha ve hala anlayamadan
Zor'du.. Zoru sevmek..! Zor'du.. Zora el vermek..! Zor'du.. Zora yaklaşmak..! Ve zordu.. Zor'da kalmak..! Zor'du Kadın.. Yordu ve sordu..! Harcın mıdır yanmak..? İki ateşti gözleri çakmak.. Adam Kor'du..! Aşk, Zor'du..! // Yusef Masadow //
Reklam
Okumak İçin Geç Kalmayın :) İyi Geceler..
Üzerimde yorgunluk var durgunluk hepsi hiçlikten, Hiçten öte bir yol olsaydı gidebilir miydim kendimden. Sırtımdaki ağrı ile, Ne kadar gidilir ki. Sahi kaç kilometre öteye koymuşlardır aydınlığı Bir cühelanın öz güveni bile kadar yokum, Varla yok arşında kaybolmuş özüm. İçimden atamadığım ama sığamadığım da bir şehir burası, Kayboldum, farkındayım ‘’Kendini bulmakla başlarmış yanmak Ve kendini ararken kaybolursun dedi bir şeyh.” Elimde bir ateş yangını var, Bana beni hissettirecektir diye saklıyorum. Ölü bir kelebek tutuyorum avuçlarımda, Artık açsam da parmaklarımı uçamaz biliyorum. Ölü bir kelebek uyutuyorum tırnağım kadar bile kalmadı erimekten, Tozları döküldü önce, Sonra ayakları kırıldı... Parça parça bir ölümü izledim her gün avuçlarımda. Donuk bir cesedden başkası değildi artık. Ama artık bırakmalı, Artık toprağına sarıp sarmalı bu ölüyü, Artık topraktan bir filiz büyütmeli Bir tırtıla anne olmalı acım. Artık bir tırtıla kelebek gözüyle bakmalıyım
Ahmet Taş
Ahmet Taş
Nabzım
Nabzım
Yaşama beraber tutunmaya çalışan insanların birlikte ölmelerinden daha doğal ne olabilir. Ölümün bile güzeli var, bak. Ölümden söz etmeyelim bu gece. Bu gece birbirimizi ne kadar sevdiğimizi anlatalım. Sen bana rüzgârda kalbimi yakmayı öğrettin, biliyor musun? Bugüne kadar o kalbi hep başkaları yakmıştı. Ama şimdi ben yakıyorum. Rüzgârlara inat... Aşkın ateşiyle yakabiliyorum artık kendimi. Şimdiye kadar hep unuttuklarım çektirdi bana... Hatırladıklarım daha da fazla. Aşka inancım kalmamışken gönderdi Allah seni bana. Kalbini yakıyorsam alevlerinde yanmak içindir. Âşık olan sürgün yerini doğduğu yer sanır. Ne garip bir kederdir ki bu beni sana sürgün etti bu hastalıkla ama ben sürüldüğüm yerde doğdum yeniden senin aşkınla. Seviyorum seni. Yaşarsam, Allah bana yine yeniden bir hayat verirse sevmeye devam edeceğim. Hem de hayatın bizi ölüme teslim eden gerçek olduğunu bile bile... Öle öle... İzlerinin olmadığı bir gökyüzü tabuttur bana. İçinde sen olmayan bir hayatı, içinde sen olan bir ölüme yeğlerim. Bir gün yanına kadar gelebilecek miyiz hep arkasından baktığımız zamanın? Ve o zaman bizi ne zaman kavuşturacak ölümün içindeki ölümsüzlüğe? Güneş her gün doğuyor ama hayat her gün yeniden başlamıyor. Bizimkisi, yitik bir umuda tutunmak değil mi zaten? Zaman o umudu bize getirecek olan bir köprü sadece.
YAZIMI KIŞA ÇEVİRDİN Neşet Ertaş'ın aşık olduğu Leyla, Muharrem Ertaş'ın sahne aldığı gazinoda çalışıyordu.Babasını dinlemeye giden Neşet Ertaş,bir gün gazino kapısında Leyla'ya denk gelir ve o gece ustayı uyku tutmaz.Gönlüne bir yıldırım gibi düşen Leyla’yı görmek için her gün gazinoya gitmeye başlar. Leyla’yı her gördüğünde
Bazı zorunluluklar var hayatta, müthiş zorluklar var. Karşı çıkamayacağın eylemler, bu eylemleri gerektiren olaylar ve tam da bu olayların tapılası kahramanları var. İdare edemediğin ruh halleri, güç yetiremediğin düşünce kayıpları, aklından bağımsız tepkiler var. Görmeden tanımak, dokunmadan hissetmek var. Komik ve dahi trajikomik hallere düşmek var. Düştüğünü gizlemeye ihtiyaç bile duymamak var. Köpek gibi bilmek ama bilmemezlikten gelmek var. Ruhunla ne kadar bağdaşık ise zekandan o kadar bağımsız hisler var. Beynini mıncıklayan gerçekler var hayatta. Adımlarını beyin kıvrımlarında atan, bu sayede de seni tanıyan, bu kıvrımların her dönemecinde köşebaşı aynalarında kendini bulan adamlar var. Nefes aldıran sözler, sazlar, şarkılar, türküler var. Gülümsemeyi hatırlatan insanlar var. Ruhunda savaşlar var. Bir fareden farksız hapsolduğun, her çıkmaz sokağını keşfetmeyi ölürcesine istediğin labirentler var. Duvara her çarptığında atılan kahkahaları duyan fare olmak var. Çaresizlik var. Ölüler de var etrafta, çürümüşler de var. Onlardan olmadığını kanıtlamak tasası var. Bunun için de sınırsız bir karalık bürümüş gözlerin var. Hayatta açamayacağın savaşlar var. Hükmen mağlup olunmuş, sahaya bile çıkılamamış mücadeleler var. Gönlün ekmeğidir umut, tırtıklamak var. Bir soluğu tanımak, bir ağzı bilmek var. Bitmeyen geceler var, Varışı olunamayan yollar var. Bir acı kahveyi bile karşılık yudumlayabilmak için yanmak var. Daha neler neler var aslında. En çok da teşekkür var, şükür var. Öyle ya da böyle iyikiler var. Her haliyle kabullü, hep varolsunlar var...
Reklam
948 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.