Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Çocuklarımız, "ağaç" kelimesini sadece kitaplarda görebilir hale geldi. Belki de şehir merkezine birkaç yapay ağaç kondurabiliriz, en azından hatırlarız neye benzediğini.
Çocuklarımız “ağaç” kelimesini sadece kitaplarda görebilir hale geldi. Belki de şehir merkezine birkaç yapay ağaç kondurabiliriz, en azından hatırlarız neye benzediğini.
Reklam
Mars’ı yaşanabilir kılmak mümkün mü?
Kutup takkelerini buharlaştırmak için onlara ısı vermeliyiz. Koyu renk tozla örterek daha fazla güneş ışığı emmesini sağlayabiliriz. Yeryüzünde ormanları ya da yeşillik örtüsünü yok etmek için kullandığımız yöntemin tersini orada yapmış oluruz. Ama Mars'ın kutup bölgelerinin yüzeyi çok geniştir. Yeryüzünden Mars'a gereken tozu taşımak
Sayfa 159 - Beşinci Bölüm - Kırmızı Bir Gezegene İlişkin Hülyalı DüşüncelerKitabı okudu
_Hayat, sürprizlerle dolu bir kumardır ve hayatın ne olduğunu sadece kumarbazlar bilir. _Eğer cesur değilsen samimi olamazsın, sevemezsin, güvenemezsin, gerçeğin peşine düşemezsin. O yüzden önce cesaret gelir. Ve diğer her şey onu izler. _Risk al. Belirsizlik deme; merak de. Güvencesizlik deme; özgürlük de. Bu güvencesizlik, hayatın
Şimdi bu fıstıği verimli havalandirilmiş taze bir topraga gomersem gelisir, kök salar serpilip agaç olur. Fistiği beton zemine koydu. Kuru ve ölür. Sen niye gelişmiyorsun. Cunki kendinden beslenemiuorsun. Ruhundan kopmuşsun, böyle yapay bir zemine konulmus gibisin, betone gomülmüş bir tohum gibi. Ķökün olmassa gelişemessin. Bendeki beton nedir? Bilincsizlik Anlamiuorum Can cekisiyorsun, cunki herseyin ustunu örtmüssün. Duygularinin, sorunlarinin, gecmişinin. Kim oldugunu bilmiyorsun, dolayisiyla kendinden birsey inşa edemiyorsun
_Kendine gülmeyen ustaya şaşarım. Güler geçerim ona işte. Öz evimde yaşarım. Benzemem hiç kimseye. _İnsanın kendine gülebilmesi; şimdiye değin, en iyiler gerçek anlamından yoksun kaldı bunun; en yetenekliler ise bu konuda bir deha göstermediler. Belki de kahkaha, bilgelikle birleşecek, geriye yalnızca "şen bilim" kalacaktır. Şu anda
Reklam
İnsanın içine attığı, açık ettiğinden daha ağır çeker.
Şomintsu kasenin birine bir kaju fıstığı koyarak bana işaret etti. "Neden gelişemediğini anlatayım, Cun. Şimdi bu fıstığı verimli yeni havalandırılmış, taze bir toprağa gömersem, kuvvetle muhtemel gelişir, kök salar, sür­gün verir, serpilip ağaç olur. Öte yandan, eğer buraya koyarsam ... " Fıstığı beton zemine koydu. " ... kurur, ölür. Sen niçin gelişemiyorsun? Çünkü kendinden beslenemiyorsun: Ruhundan kopmuşsun, böyle yapay bir zemine konulmuş gibisin, betona gö­mülmüş bir tohum gibi. Kökün olmadan gelişemezsin. "Bendeki beton nedir?" "Bilinçsizlik." "Anlamıyorum." "Can çekişiyorsun, çünkü her şeyin üzerini örtmüş­sün, duygularının, sorunlarının, geçmişinin. Kim ol­duğunu bilmiyorsun, dolayısıyla kendinden bir şey inşa edemiyorsun." Uzun uzun düşündüm, sakince cevap verdim: ''Yanılıyorsunuz Şomintsu Usta, asıl siz beni tanı­mıyorsunuz. Ben kim olduğumu biliyorum." "Kuşkusuz bilmiyorum, ama bunun bana bir zararı yok. Ismini, aslını, travmalarını benden gizleyebilir­sin, bu benim yaşamıma devam etmeme engel olmaz. Ama bunları kendinden gizlersen, yaşamına devam edemezsin."... "Hmm ... Birisi az anlatıyorsa çok gizlediğindendir." "Eğer az anlatıyorsam, unutmak istediğimden." "İşte bu da senin hatan, Cun. İnsanın içine attığı, açık ettiğinden daha ağır çeker.
Sayfa 39 - Doğan Kitap.
_Şeytanla anlaşmak, yani Nevrotik kişinin kendi benliğinden vazgeçmesi, ruhunu satmasına karşılık gelmektedir. Psikiyatride bunu "kişinin kendine yabancılaşması" olarak adlandırıyoruz. Tıpkı bellek kaybı ve kişiliksizleşmede olduğu gibi kişi, kimlik duygusunu yitirmiş, kendine aidiyeti kalmamıştır. Sanki bir sis bulutu icindeymiş gibi
Güzel yapmak, güzel eylemek, güzel yürümek, güzel giyinmek, güzel yemek, güzel konuşmak en belirgin vasıflarıydı. Bu vasıflar, yapay, yakıştırılmış, eğreti durmuyordu onda. Bir zevkiselim hâlini, bir cemal duruşunu, bir tabiiliği ifade ediyordu. Güzellik duygusu onun her hâline yansıyordu. Arkadașlığı güzeldi. Yazdıkları güzeldi. Yüzü güzeldi. Hüznü ve yalnızliğı ve sükûtu bile çok yakışırdı ona. Bu güzellik hassasiyeti ve dikkati onu ihsanın özüne, merkezine yaklaştırıyordu. Yani Allah'ı görüyormuşçasına yaşama inceliğine. Çünkü biliyordu, Efendimiz buyurmuştu ki "Sen O'nu görmüyorsan da O seni görüyor." Dolayısıyla her an O'nunla birlikte olma şuuru onu, bütün yapıp ettiklerini en güzel șekilde yapma rikkatine götürüyordu. Hayatı seviyordu. Varlığa muhabbetle bağlıydı. "Ay dehşet, göğe bakın." diyordu. Bir çiçeği, bir böceği, bir ağaç, bir çocuğu (en çok da bir çocuğu), bir kediyi hayranlıkla izleyebiliyordu. Etrafını heyecanla, çoğu zaman dışarıya taşmayan bir iç coşkusuyla seyrederdi. Bundan dolayı aynı yolu sıkılmadan defalarca yürüyebilir, aynı sokaktan yüz defa geçebilirdi. Yaratılmış olana duyduğu bu yüksek muhabbeti de her diri tuttuğu hayreti sayesinde koruyabiliyordu.
Şehir dışına bu ve diğer çıkışlar nedeniyle, dönüşümlü olarak kah kasaba içi mekanda buluruz kendimizi, kah ka­saba dışı mekanda ve ışık, renk, koku öğelerinin zengin ay­rıntılarıyla yapılmış doğa betimlemeleri Kuyucaklı Yusuf’un bir özelliği sayılabilecek kadar yer tutar metinde. Bilmem bu yapıttaki kadar ağaç çeşidinden de söz eden kaç Türk romanı vardır? Söylemeye gerek yok ki metinde doğanın böyle öne çıkması ne olayların geçtiği yerler hakkında bilgi vermek gereğinden ötürüdür ne de şairane betimlemeler yapmak isteğinden. Doğa, kasabanın karşıtı olduğu için önemlidir ve Yusuf'un temsil ettiği kavramla sıkı sıkıya bağlı olduğu için. Çünkü yabani incir ağacı gibi büyüyen, şehirli insanların değil ağaçların dilinden anlayan, toplumla değil de doğa ile uyum sağlayabilen Yusuf saf bir köylüden öte, "yapay insan"ın karşıtı olan, "doğal insan" örneğidir. Onun için kanımca Yusuf'u, yaptığımız gibi romantik ede­biyatın bozulmamış doğal insan kavramına bağlayarak ve toplumla uzlaşamayan asi kahramanlar geleneğine oturta­rak yorumlamak gerekir.
89 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.