"Bir dörtlünün ikincisi olan bu roman Justine'in bir devamı değil, ana baba bir kardeşidir."
. ..
"Zaman durdurulmuş durumda. Zamanı yalnızca dördüncüsü verecek ve ötekilerin gerçek devamı olacak." diyor Lawrence kitabın Not kısmında. Dediği gibi de oluyor, zaman duruyor ve biz Justine'de ne okuduysak aynılarını okuyoruz, Darley'nin bakmadığı yerden başka bir gerçeklikle ve fakat hangisi gerçek?
Justine biterken İskenderiye'nin eğlenceli tarafına sis çökmüştü ve hikâye tamamlanması zor bir yapboz gibi dağılmıştı. Balthazar, bir şeyleri netleştirmek yerine yapbozun elimizde kalan kısmını da dağıttı: "Zamanla kendisini en çok yalanlayan şey 'doğru'dur." Bilinenlerin bilinmeyen tarafıyla karşılaşmak her zaman acıtıcı mı yoksa İskenderiye Dörtlüsü'nde mi böyle bilmiyorum fakat bir önceki kitabın kurulmuş olan bu hikâye dahice.
Darley, uzakta bir adada, belleğinde kalanları yazıyor durmaksızın. Balthazar da kendi elindeki notlarla geliyor ona hikâyenin eksik kalanlarını topluyor, zaten tamammış gibi görünen kısımlarını yeniden yazıyor, gerçek haliyle! : "Yalnızca düşünmek istediğiniz sayıda gerçeklik vardır."
Hikâyeye Scobie, Leyla, Naruz, Mountolive ve Clea da ekleniyor; Justine bir sır oluyor sanki. Aşk, tutku, ihanet, kültür, din anlatısına biraz da 1960ların politikasını ekliyor Durrell Balthazar'da. Mükemmel bir zekanın ürünü olarak bırakıyor Balthazar'ı edebiyat dünyasına Lawrence Durrell. Bir sonraki kardeş kitap Mountolive'de yapbozu paramparça eder mi dersiniz?
BalthazarLawrence Durrell · Can Yayınları (Modern) · 2022312 okunma
İnsanlar yapboz parçalarından oluşurdu ve birini gerçekten tanımak istiyorsanız, o zaman onun çocukluğunu oluşturan parçalardan başlamalıydınız. Onlar ana parçalardı. Diğer her şey, bunun üzerine inşa edilmişti.
İki tür övgü var:
İnsan temelli çocuğu öven övgü: “Çok akıllısın.”
Süreç temelli çocuğun çabasını öven övgü: “Bu yapboz için çok çalıştın ve bitirdin. Harika bir iş çıkardın!”
"Sanki biri bana bir yapboz verdi ve üzerinde büyük resmin olduğu kutu bende değil. Bu yüzden bittiğinde resmin neye benzeyeceğini bilemiyorum. Tüm parçalar bende mi ondan da emin değilim."
Yaşadığımız coğrafyada kadın olmak nasıl bir kaderdir ki insan olmaktan önce acıyı, tecavüzü, cinayeti, istismarı, yarım kalmışlığı, erken büyümeyi, çabuk yaşlanmayı, susmayı ve hiçliği çağrıştırmaktadır. Kocanıza itiraz etmeden itaat ettiğiniz,çocuk doğurduğunuz, fikrinizi belirtemediğiniz ve hayal etmediğiniz sürece var olmanıza izin veren
"Müzikte bir ya da birkaç ezginin çeşitlemelerle karmaşık bir biçime eriştirilmesi gibi tıpkı." diyor İskenderiye Dörtlüsü için Sunuş kısmında Lawrence Durrell. Justine'i okurken hissedilen de tam olarak bu, bir müzikal izliyormuş gibi; İskenderiye'nin eşsiz tasviri ki bunu hiç çabasız yapıyor Durrell ama şehir sanki karşınızda
Sanki biri bana bir yapboz verdi ve üzerinde büyük resmin olduğu kutu bende değil. Bu yüzden bittiğinde resmin neye benzeyeceğini bilemiyorum. Tüm parçalar bende mi ondan da emin değilim.