Karadeniz’in sessiz sedasız bir köyünde, insanlardan uzak, huzurlu, kendi özel kitaplığıyla mutlu mesut bir hayat süren Ahmet Arslan’ın hayatı aslında hiçte görüldüğü kadar sıradan değildir.
Kitapta olayların başlangıç noktası yörede işlenen bir cinayet oluyor. Bunun üzerine gazeteci bir kız Ahmet ‘in evine röportaj için geliyor ve siz kendinizi bir anda cinayetten daha çok Ahmet’in kardeşinin hikayesinde buluyorsunuz.
Rusyaya uzanan bir aşk hikayesi ve bunun psikolojik kalıntıları. Ve sonunda gelen ters köşe.
Merak uyandırıcı bir solukta okuyacağınız sürprizlerle dolu bir roman.
Kitapta, kitap okumak ve edebiyat ile ilgili çok güzel kısımlar var bunlardan bir kaçını paylaşarak incelememe son vermek isterim.
“Okumak, sadece okumak. Okuyan insan, dünyanın aklına yaslar sırtını.” Sf: 250
“Bu boğucu yerden bir an önce kurtulup, evimin sükunetine ve hiçbir gürültü yapma ihtimali bulunmayan kitaplarıma kavuşmaktan başka bir isteğim yoktu.” Sf:150
“… edebiyat, hayatı anlamanın tek yoludur. Ben bunu yaşayarak öğrendim.” Sf:84