Berav

Berav
@yarenik
Kurdî zimanek bêdawî ye.
“Kaotik şişme kuramını icat ettiğimde, bizimki gibi bir evrenin başlaması için gerekli olan tek şeyin bir gramın yüzbinde biri kadar madde olduğunu keşfettim,” “Patlayarak, etrafımızda gördüğümüz milyarlarca galaksiyi ortaya çıkaracak küçük bir boşluk ortaya çıkarmak için bu kadarı yeterli. Bir aldatmaca gibi görünüyor; ama şişme kuramı böyle işler; evrendeki bütün madde, kütleçekim alanının negatif enerjisinden yaratılır. Peki o zaman bir laboratuvarda bir evren yaratmamızı engelleyen şey nedir? Tanrı gibi olurduk!”
Reklam
Dönme hızınız dünyanın neresinde bulunduğunuza bağlıdır. Yerküre’nin dönme hızı, ekvatorda saatte 1.600 kilometrenin biraz üstündeyken, kutuplarda sıfıra iner. Londra'da bu hız, saatte 998 kilometredir.
Neden insanlar kendi özgürlükleri için mücadele ediyormuşçasına kölelikleri için mücadele ederler? İnsan özgür doğar neden köleleşmek ister; insanın bir rengi vardır neden değiştirmek ister?

Reader Follow Recommendations

See All
Zihin-Beden Sorunu Descartes (kartezyen ikicilik de denilen) töz ikiciliğinin, yani zihin ile bedenin ayrı tözler oldukları görüşünün ünlü bir yandaşıydı. Descartes, akılcı zihnin bedeni denetim altında tuttuğuna ama bedenin zihni etkileyerek akıldışı bir şekilde davranmaya yöneltebildiğine inanıyordu; örneğin, bir kişinin tutkusuna yenik düşmesi böyle bir durumdur. Descartes'a göre zihin ve beden, "ruhun oturduğu yer" dediği epifiz bezinde birbiriyle etkileşir. Ona göre ruh gibi epifiz de bütün olan beynin bir parçasıdır (gerçi bugün bilimsel araştırmalar, beynin de iki yarım küreye bölündüğünü göstermiştir) ve karıncıklara yakın bir yerde bulunması, bedeni denetleyen sinirleri etkilemek için onu mükemmel bir konuma yerleştirir. Descartes'ın ikiciliğini açıklayan çizim aşağıdadır. Duyu organları, beyindeki epifiz bezine veriler aktarır ve sonra bu veriler ruha gönderilir.
Tepeden tırnağa dürüst ve gerçek erdeme bağlı olsalar bile, kendileri gibi düşünmeyen herkese, Tanrı düşmanı diye eziyet ediyorlar. Tersine, görüşlerini onlara bütünüyle kabul ettirmişlerse, ahlaken en zayıf olanları bile Tanrı tarafından seçilmiş diye göklere çıkarıyorlar. Bundan daha alçakça ve devlet açısından bundan daha zararlı bir tavır düşünülemez.
Reklam
Özgür mü diyorsun kendine? Sana hükmeden düşünceni duymak isterim.
Tek gerçek sevginin tensel değil tinsel, dünyevi değil tanrısal olabileceğini söylüyordu Aziz Agustinos… Ve bu temalara, gündelik hayatımızdaki –ne kadar kaldıysa geriye– idealler açısından halen tanışığız yeterince… Spinoza bu karşılıklılık ilkesini yine duygular ve tutkular üstüne tartışmasının merkezine alıyor gibi… Ama bambaşka bir biçimde ve
Hiççilik ya da yokçuluk diye de adlandırılan ve latince'de hiç anlamına gelen nihilizm günümüzde de spesifik olarak alt dallara ayrılır. Bilgi felsefesi zihin felsefesi gibi alt dallarına kabul görmüştür. Aynı zamanda her gerçeği her mutlağı ve değeri reddetme olarak ortaya çıkmıştır. Varlığa her şekilde şüpheci yaklaşır bazı dallarda ise açıkça redder. Genelgeçer bilginin hiçbir zaman olmayacağını savunur. Temele inecek olursa yararcılığı ve usculuğu savunur estetizmin tüm biçimlerini ise yok sayar. Klasik felsefe yöntemlerini tümüyle yok sayar. Yerleşik toplumsal düzene başkaldırmayı açıkça ifade eder. Din-devlet monarşi aile gibi kavramların ve ideolojilerin otoritesine karşı çıkar. Toplumda yanlış anlaşılan Bir diğer olgu ise bilimi her türlü şeyin üstünde tuttuğudur. Halbuki bilimin toplumsal sorunların üstesinden gelemeyeceğini kabul eder. Grenier'e göre Nietzsche hiçbir zaman bir nihilist olamamıştır.p Nietzsche 2 ahlaktan bahseder köle beyefendi ahlakı toplumdaki her insanın amacını Üstün insana ulaşma ve ona itaat etmek diye tanımlar. Bir bakıma nihilizmi köle ahlakı olarak tanımlar köleler güçsüzlüklerini unutmak için bir ideoloji ve tanrıya ihtiyaç duyarlar.
-töz kendi kendinin nedeni olmak zorundadır. Bu sebeple her şeyin mutlak ilk nedenidir.
Einstein Amerika’daki üniversitelerde ders verirken öğrencilerin ona en çok sorduğu soru, tanrıya inanır mısınız?" oldu. O da her zaman, “Ben Spinoza’nın Tanrısına inanıyorum.” cevabını vermiştir. Buradan çıkarılacak ilk sonuçlardan biri Tanrının doğadan aşkın olmayışının hem fiziksel hem bilimsel hem biyolojik hem de zihinsel olduğunu kavramak gerektiğidir. Ayrıca tanrı toplumla birlikte özgür değildir. Özgürlüğü var etmek, sonsuzluğu var etmek zorundadır.
Reklam
Spinoza hakkında kayda değer hiçbir şey söylemediğimin farkındayım. Bunun nedeni Spinoza’nın zorluğudur. Spinoza üzerine böyle bir kitap hazırlamak da zor bir iştir. Fakat yazarın işi bilenlere seslenmesi, durumu kurtarmaktadır. Her önerme takip edilip, tüm bağlantılar kurulmak zorunda değildir. Sezgisel veya duygusal bir okuma belki her bakımdan daha yararlı olacaktır. Öyleyse, bizi biz olarak çağıran bir davetiye aldığımızı farz edelim ve daha çok şiiri anlama uğraşında olduğu gibi farklı bir yaklaşımla okuyalım. Böylece ne kadar zor olsalar da bu zorluk sevdiğimiz şiirlerde beklediğimiz zeka parlamalarını önlemeyecektir. Deleuze hakkında gerçekten olağanüstü olan şey, kesinlikle kendi felsefesinin ifade ettiği, sevginin kalitesidir. Sevgi Spinoza’nın tüm yazılarında etkindir. Arne Naess’in, yukarda değinilen, makalesindeki bir söz çok hoşuma gider. Spinoza’nın amor intellectualis Deis’i üstüne konuşurken şöyle der: Sevgi “olanaklı en geniş bakış açısı tarafından gerçekleştirilen anlayışın etkinliklerini işaret eder”. Burada okuyucuyu bekleyen de aynı bu gibi bir etkinliktir. Deleuze Spinoza’yı genişletmektedir.
özgürlük tanrıçaları korkutuyor sultanları.!
Mitoloji tanrıçalar karşısında fırtına tanrıları yarattı, yeri göğü birbirine kattı. Tanrıçayı parçalara ayırıp gözden düşürdü, tanrıyı gökyüzüne yükseltti. İnsana, dost tanrılardan insana uzak, yabancı, korkulan tanrılar yarattı.
Tanrı, kendisini iyi ve kötüye göre yargılayan bir yargıç yapan bir anlayış gücüne, bir istence ve tutkulara sahip midir? Gerçekte bizler kendimiz ve durumumuz dışında hiçbir şeyle yargılanmıyoruz.
"Hala bu saçmalıklarda var etmeye çalıştıkları "tözün" sonlu olmak zorunda olduğu sonucunu çıkarmakta ısrar eden olursa, inanın bir dairenin kare özelliğini taşıdığını iddia eden ve buradan da dairenin merkezi olmadığı, yani bir dairenin merkezi olmadığı sonucuna varan bir insandan pek farklı bir iş yapmış olmayacaktır."
“Özgürlüğün düşmanlarına özgürlük yok. ”
Var olabilmek bir güçtür, bundan şu sonuç çıkar ki, bir şeyin ne kadar gerçekliği varsa, onda var olabilmek kuvveti o kadar çoktur.
Reklam
“İfade özgürlüğünün önündeki bütün engeller kaldırılmadıkça, demokrasi bir efsaneden ibaret kalacaktır.”
olumsallık nedir?
Metafizikte kullanılan bir kavram olan olumsallığı kısaca, zorunlu ve imkansız olmayan şey olarak tanımlayabiliriz. Olumsallık, bir bağlılık eylemi içerir. Yani zaman ve nedensel olarak başka bir varlığa, olaya bağlıdır, zorunluluktan var olan değildir. Ortaya çıkabilen fakat ortaya çıkışı kesin ve zorunlu olmayan, bir doğa yasası tarafından gerektirilmeyendir.Bu kavram aynı zamanda epistemolojik olarak da kullanılır. Bu alandaki kullanımı da temelinde metafizik anlamına paraleldir. Epistemolojide, dış dünyayla ilgili olan ve mantıksal yollarla değil, deneyimsel yollarla kazanılan ve bu nedenle kesin olmayan -muhtemel doğru olan- bilginin özelliğini ifade eder.
-her töz zorunlu olarak sonsuzdur.
Özgürlüğün tanımını bir kez daha değiştirmiş, Töz üzerinde uygulamıştır. Töz var etmek ve var olmak zorunda olduğu için yarattı ve var oldu. Bu döngü içerisinde töz zorunlu olarak sonsuzdur. Ve özgür değildir.
-Töz sonsuz (özgür olmayan) bir oluşumdur.
"Kölemiz yaptığımız hayvanları, eşitimiz olarak değerlendirmek, hoşumuza gitmiyor."