Lucy -önümüzdeki şeye, sırf onun şeklini taşıdığı için Lucy diyorum bizi gördüğü zaman, gafil avlanmış bir kedi gibi, öfkeli bir hırlamayla geri çekildi; sonra gözleri üzerimizde dolaştı. Şekil ve renk olarak Lucy'nin gözleri; ama bizim tanıdığımız saf, nazik verter yerine kirli, cehennem ateşiyle dolu gözler. O anda aşkımın kalıntıları
Şafak söküyordu. Yağmur dinmişti. Gök masmavi, pencereleri doğuya bakan oda güneşin ilk ışıkları ile aydınlıktı ve Salih’in yüzü olduğu gibi görünüyordu. Sağ kulak yarım, yanak paramparça, yırtılmış dudağın aralığından görünen kırık dişler…
Kadının gözleri büyüdü büyüdü ve donup kalan göz kapaklarının arasından camlaşıp kaldı. Bir “hihh” hepsi o kadar ve sersemlemiş bir halde, kaçar gibi dışarı fırladı, merdivenleri yuvarlanır gibi indi, mutfağa girdi, raftan bir sahan aldı, onu tekrar yerine koydu, ekmek tenceresinin kapağını açtı kapadı ve hasır iskemleye çöküp kaldı.
Artık iki yanına sallana sallana ağlıyor, sesini boğmaya çalışarak “Salih’im Salih’im” diye inliyordu.
1947 yılında bir grup bilim-insanı, ortaya farazi bir saat koydu. Bu saat 23.53 olarak ayarlandı ve insanlığın gelişimine, büyümesine engel olabilecek küresel çapta herhangi bir hareket olduğunda ileri alınmasına karar verildi. Yani gece yarısına olan yolculuğumuz başladı.
Kıyamet Günü Saati, bu yıldan beri bir ileri, bir geri hareket ediyor. Fakat son yıllarda siyasi gerginliklerden ötürü hiç olmadığı kadar ilerlemiş durumda. Gece yarısına tam olarak yarım dakika kaldı. Bu, bilim insanlarının öngörüsüne göre insanlığın yok oluşuna kalan sürenin, biraz bilimsel, biraz da romantik bir anlatımı.
Hasretinle beni hasta eyledi
Şu garip gönlümün bağı bostanı
Ayvası turuncu yar sen mi geldin
Halımı sormaya dost sen mi geldin
Bülbüller ötüyor dostun bağında
Arzum yarım kaldı göğsün ağında
Ellerim kelepçe cellat uğrunda
Kollarım çözmeye yar sen mi geldin
TERZİLER GELDİLER
Terziler geldiler. Kırılmış büyük şeylere benzeyen şeylerle
daha çok koyu renklere ve daha çok ilişkilere
Bir kenti korkutan ve utandıran şeylerle.
Kumaşlar bulundu ve uyuyan kediler okşandı.
Sonra sonsuz çalgısı sevinçsizliğin.
Çay içmeye gidenler vardı akşamüstü,
parklara gidenler de
Duruma uymak kısaltıyordu
Yürürsün yol düğümlü, yaşarsın yıl düğümlü Konuşmaya başlarsın, bakarsın dil düğümlü Düğümü çözeceksin, sendeki el düğümlü
Düğümün topalı var, düğümün sağırı var Düğümün "kördüğüm"den yedi kat ağırı var.
Düşüncem düğüm çaldı Bu şiir yarım kaldı.