Çarpım tablosu ezberlerken hayatının en zorlu imtihanlarından birini verir çocuk. Çabucak ezberleyen zekidir, diğerleri eh işte, hiç ezberleyemeyen aptal!
Okumayı sökemez bir türlü, en arka sıraya atılır. Sınıfın tembelidir o artık. “Parmakla gösterilen!”
Koşuda birinci gelemez, şarkıyı ritmine uygun söyleyemez. Geç tembeller sırasına!
Sana çok şeyler öğretecek kedere "Hoş geldin," de. Kederin pencerelerinden içeri tertemiz bir hava girsin, bırak. O hava içimizin gözeneklerinden nüfuz etsin, yeknesaklığın tozlarını havalandırsın ve bizi varoluşun dolu doluluğuyla buluştursun. Bizi can sıkıntısının çölünden diriliğin hüznüne çıkarsın. Dünya, yeşerecek tohumları bekliyor. Kimseye kendini göstermek zorunda değilsin. Kimseyle yarışmak zorunda değilsin. Elindeki fidanı dik, gönlündeki tohumu toprağa göm. Senin eylemin bu: Erdemli keder. Dünyada çok acı var ve sen geçip gidemiyorsun. Bir el seni çiçekleri diriltmeye zorluyor. Onların direncini senin direncine bağlayan bir yol var. Yok, sen usulca yürü, koşma. Fısılda ama bağırma. Kederin garibi ol sen. Görünmeyen kapı sana açılacaktır. Semaya bak...
yarışmak için değil, ispatlamak için değil, elalem denilen vasatlar sürüsünü memnun etmek için değil;
sade’nin görkemine inanarak “yaşamak için buradasın.”
.
"Hiç kimsenin kimseyi düşünmediği, herkesin selamı ve teşekkürü çoktan unuttuğu bir dünyada, şükürsüz, duvar yüzlü, yitik insanlara karşılıksız iyilikte bulunmak, hayırda kendi kendiyle yarışmak, ona ayrı bir zevk veriyordu."