(Spoiler içerebilir.)
I.Bölüm: "Düşünmek, beklemek, oruç tutmak."
Her şey kusursuzkenki şüphe, daha fazlası olmalı düşüncesi, arayışta olmak. Bir sonuçtayken bir sebep aramak. Bu da bir açgözlülük müydü? Siddhartha bu his içinde olduğu için mi Ben'inden kurtulamıyordu?
Seyahat etti Siddhartha, kast sistemindeki yerinden vazgeçti, ormandaki keşişlerle dost oldu, yetmedi yolunu bulmuş olanla karşılaştı yolda: Buda.
Buda'nın öğretisinin tek bir kusuru vardı Siddhartha için, Buda'nın kendi yolu bir sırdı. Buda bir hedef gösteriyordu sadece ama Siddhartha o sırrı öğrenmek (yasak elma?), o sırra yolculuk etmek istiyordu. Eleştirdi ve terk etti ermişi.
II.Bölüm: "Giysiler, iskarpinler ve para pul." & III.Bölüm: "Beklemek, sabretmek, kulak verip dinlemek."
"Siddhartha; kendi yolunu mu, kendi mahvını mı buldu?"
49.sayfaya kitabı okumaktayken böyle bir notta bulunmuştum.
Zaman Siddhartha'ya gösterdi ki iyisiyle veya kötüsüyle kendi yolunda yürümüştü: Günahın tadına bakmıştı, tövbe etmeyi öğrenmişti ve böyle "erişmişti" ırmağın sırlarına.
Fakat zaman ben okur için gösterdi ki mahvını buldu Siddhartha. İstemsizce rahatsız oldum Siddhartha'nın yolculuğundan, temiz şeyleri kirletmekle kalmıyor bir de bir arayışın lekesiz olamayacağını yüzüme haykırıyormuş gibi hissetmekten kendimi alamadım.
Halbuki arayış saflık için, saf olmak değil midir?