«Ne kadar mucizevî, ne kadar mistik! Odun taşıyorum, su getiriyorum» Zen'in doruk noktasını, günlük hayatın doğallığını ve spontaneliğini yaşamak oluşturmaktadır. Po-Chang'a, Zen'i tanımlama görevi verildiğinde: «Aç olduğunda yemeğin, yorgun olduğunda uykun» demiştir. Bu basit ve açık gibi görünmesine rağmen (ki Zen'de bu tür durumlara sıkça rastlarız), aslında çok zor ve gizemli bir açıklamadır. Orijinal yapımızın doğallığını yeniden elde edebilmemiz için, çok uzun ve yorucu bir eğitimden geçmemiz ve bunda da büyük bir spiritüel başarı sağlamamız gerekir. Çok ünlü bir Zen açıklaması bu konuda şunu der: «Zen'e başlamadan önce, dağlar dağ ve ırmaklar da ırmaktır. Zen'i uygularken dağlar artık dağ ve ırmaklar da ırmak olmaktan çıkarlar. Ancak insan bir kez aydınlandı mı, dağlar yine dağ ve ırmaklar da yine ırmak olacaktır.» Zen öğretisinin, günlük doğallığı ve spontaneliği bu denli önemsemesi hiç kuşkusuz Taoist öğelere işaret etmektedir. Ancak bu vurgulamanın temeli kesinlikle Buddhist karakterlidir ve bizim doğal yaradılışımızın mükemmelliğine olan inancın bir ifadesidir. Yani aydınlanma sürecinin gerçekleşmesi aslında yaratıldığımız andaki durumumuza geri dönmekten başka bir şey değildir. Zen öğretmeni Po-Chang, Buddha doğasının nasıl bulunabileceği ile ilgili bir soruya: «Bu aslında bir öküzün üstünde oturup da, o öküzü aramaya benzer» şeklinde cevap vermiştir.
Yaşıyoruz ve yaşamak bütün cehennemine rağmen bir mucizedir. Aşk bir mucizedir, doğa bir mucizedir, insan bir mucizedir, acı bile bir mucizedir. Bunun böyle olduğunu azıcık bilince çıkaran herkes umudun bütün kapılarını açmış demektir. Kötülüğün tanrıları bile o kötülükle sonsuza dek yaşayamazlar. İnsan, başka insanlar olmadan yaşayamaz. Bu bilinci ve değeri bize kazandıracak olan bütün dallarıyla sanattır. Sanat, anlamanın, sevmenin, özgürlüğün ve barışın en büyük hayat bilgisidir.
Reklam
Başka neyimiz var ki? Varoluşun ve öz farkındalığın bu mucizevi, kutsanmış molalarından başka ne var ki? Eğer bir şeye saygı gösterilecek ve kutsanacaksa o şey bu olmalıydı; paha biçilmez varoluş armağanı. Yaşam sonlu olduğu veya hayatın daha yüce bir amacı ya da derinlere yerleştirilmiş bir tasarımı olmadığı için umutsuzluk içinde yaşamak su katılmadık nankörlüktü.
Pegasus YayınlarıKitabı okuyor
Biliyor musun, yaşamak ölümden sonra da süren bir mucize gibi gelir bana.
DEPRESİF KİŞİLİKLERİN, ONLARA YAPILABİLECEK YARDIM KONUSUNDA KARAMSAR OLMAYA HAKLARI VAR MI? Depresif kişilikler çoğunlukla birçok nedenden dolayı bir sağlık uzmanından yardım istemezler.Tedavi edilmeyen depresyonun insani, hatta ekonomik boyutlu bir bedeli olacaktır. Daha fazla bilgilendirme ve çevrelerinin etkisiyle daha çok sayıda hastanın bir hekime başvuracağını umabiliriz. Psikoloji gibi tıp da onlara mucize çözümler değil, ancak çogu kez etkili olabilecek yardımlar sunabilir: psikoterapiler ve ilaçlar gibi.
Sayfa 187Kitabı okudu
Kimler gardiyan, kimler tutsak? Bir şekilde hepimizin tutsak olduğu söylenebilir. Cezaevinde olanlar ve dışarıda olanlar. İhtiyaçlarının tutsağı olanlar, yaşamak için çalışma lüksleri olmadığı için çalışmak için yaşamaya mecbur olanlar özgür mü? Ya umutsuzluğun tutsağı olanlar, işi olmayanlar ve asla da olmayacak olanlar, çalarak ya da mucizelerle yaşamaya mahkûm olanlar? Hepimiz korkunun esiri değil miyiz: yukarıdakiler, aşağıdakiler ve ortadakiler...
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.