Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Bu kadar kısa sürede yaşayan bir ölü, müebbete mahkum biriyken özgür bir insan halini alman imkansız.
İnsan sokağa düştüğü zaman hiçbir beklentisi kalmaz, hiçbir şey umut etmez. Oysa ben aşktan bir şeyler beklemiştim. Aşkı tanıyınca insan olduğumu hissetmeye başlamıştım. Fahişeyken karşılıksız hiçbir şey vermez, hep alırdım. Ama âşık olunca bedenimi, ruhumu, aklımı ve tüm çabamı düşünmeden verdim. Asla bir şey beklemedim, sahip olduğum her şeyi verdim, kendimi tümüyle bırakıp bütün silahlarımdan, tüm savunmalarımdan arınarak çırılçıplak kaldım. Oysa fahişeyken kendimi korur, her an savaşırdım; hiç korunmasız kalmazdım. Gerçek benliğimi korumak için erkeklere dış kabuğumu sunardım. Yüreğimle ruhumu korur; bedenimi edilgen, hareketsiz, hissiz rolünü oynamaya bırakırdım. Edilgen olarak direnmeyi, hiçbir şey vermeksizin kendimi tümüyle korumayı, kendi dünyama çekilerek yaşamayı öğrenmiştim. Diğer bir deyişle, erkeklere bedenime sahip olabileceklerini, ölü bir bedene sahip olabileceklerini, ama tepki göstermemi, heyecanlanmamı, haz ya da acı duymamı beklememelerini söylerdim. Hiçbir çaba, hiçbir enerji harcamaz, sevgi gösterisinde bulunmaz, düşünmezdim. Dolayısıyla hiç yorulmaz, tükenmezdim. Ama aşkta her şeyimi vermiştim; yeteneklerimi, çabamı, duygularımı, en derin duygularımı... Bir azize gibi, bedelini hiç hesaplamadan, elimde avucumda ne varsa hepsini vermiştim. Tek bir şey dışında hiçbir şey istememiştim, hiçbir şey: aşkın korumasına sığınmak. Kendimi yeniden bulmak, yitirdiğim benliğimi yeniden kazanmak. Küçük görülmeyen, aşağılanmayan, tersine saygın ve üstün tutulan, duyarak yaşayan bir insan olmak.
Reklam
Geçmiş zaman denilen şey olup bitmiş değildir. Faulkner 'ın kelimeleri ile söylersek" Geçmiş ölü değildir, geçmemiştir bile." Bu sözlerin anlamı daha açık şöyle dile getirilebilir belki: belli bir anı yaşayan insan geçmişi canlı olarak bünyesinde bulundurur, geçmiş bulunan her şey an be an şimdiki zamanı anlamlandıran bir vakalar zenginliğidir. Öte yandan gelecek de kendisine karşı duyarsız olduğumuz bir şey değildir. Henüz gelmediğine göre bilgimizin olmadığı bir kavram değildir gelecek, bizim şimdiki zamanda elimizde tuttuğumuz bir takım tavırların serpilişi olduğunu bildiğimiz bir zaman parçasıdır.
yeraltı insanı olmak
Zira bizler, gerçek hayatla bağını bir şekilde koparmış , yarım yamalak yaşayan insanlarız. Elimizden kitaplarımızı alsalar, şaşkınlıktan hangi yola gireceğimizi , kimi sevip kimi hor göreceğimizi bilemeyiz. Bize insan olmak, etiyle kemiğiyle canlı bir insan olmak bile zor gelir. Yokmuşuz gibi davranmayı seviyoruz. Biz aslında ölü doğmuş insanlarız.
Sayfa 163Kitabı okudu
Benim yalnızlığım ,ıssız bir çölün ,yâhut tenhâ bir dağ başının kimsesizliğine benzemeyen bir yalnızlıktı.
Sayfa 31 - Kubbealtı YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Neden içimdeki ejderhânın zehirli dili böyle vakit vakit kımıldıyor?Kımıldıyor ;zîra yılan ölmedi öldüremiyorum .Anladım ki Yâ Rabbi,anladım ki onu benim kuvvetim öldüremeyecek .Sen öldür,evet bunu senin kudretinden bekliyorum .Aklımdan,mantığımdan,irademden değil ,senden,aşkından yardım diliyorum .''
Sayfa 8 - Kubbealtı YayınlarıKitabı okuyor
Mütevazı olanı Rahmet-i Rahman büyütür.
Sayfa 7 - Kubbealtı YayınlarıKitabı okuyor
Evet, içim yanıyor ve yaşamak inanılmaz zor geliyor ama hâlâ vaktim varken neden yaşayan ölü olayım ?
“Bir gün, belki de kırk yıl içinde, beni tanıyan hayatta kimse olmayacak. O zaman gerçekten öleceğim - hiç kimsenin hafızasında yokken. Çok yaşlı birinin, bir kişiyi veya bir grup insanı tanıyan en son yaşayan birey olduğu hakkında çok düşündüm. Bu kişi öldüğü zaman, bütün sistem de ölür, yaşayan hafızadan kaybolur. Acaba o kişi benim için kim olacak? Kimin ölümü beni gerçekten ölü yapacak?”
Reklam
Ahlak merkezli bir dünya'nın hasretini çekiyorlardı.
Sayfa 6 - Kubbealtı YayınlarıKitabı okuyor
Sustum! Sustu dünya… Sustu kalbim, durdu nefesim. Daha önce hiç konuşmamış gibi, hayata tüm azaları tam ama dili olmayarak başlamış gibi sustum. Kör gibi, kor gibi, yaşayan bir ölü gibi sustum. Masumiyetim gitti…
Toprak ölü, cansız, suskun bir öz [Wesen] değildir, ak­sine, konuşkan bir özdür, yaşayan bir organizmadır. Taş bile yaşar.
Her ölü, yaşayan birinin hikâyesi haline geliyor ve bu zincir kuşakları birbirine bağlıyor.
Sayfa 175Kitabı okudu
"Bu tuhaf dünyada her ölü gerçekten ölmezken her yaşayan da gerçekten yaşamazdı.
Sayfa 204
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.