Bu metin Kürtçe dilinden otomatik olarak çevirilmiştir. Orjinali Göster
Dicle'nin Yakarışı kitabında tanıdığım Dengbej Biro'nun, sözü aşkın, aydınlığın ve umudun sonsuz insani gücü olarak gören, biri Müslüman bir Kürt, biri Hıristiyan bir Keldani, biri Êzidi, biri Yahudi, biri Ermeni, biri Arap, biri de Türk olmak üzere yedi gence Mezopotamya'nın acılarla, sürgünlerle, savaşlarla geçen tarihini anlatıyor.
Neden yedi peki?
Yedi tüm kavimleri buluşturan kutsal bir rakamdır, kin ve nefretin gazap topraklarına dönüşmüş olan Mezopotamya toprağında, dinleri imanları, inanç ve insanları aynı kökte buluşturuyor.Ezidi kavillerine göre Allah, dünyayı yedi günde, yedi melekle birlikte yarattı.Hayat ağacının da yedi dalı ve yedi yaprağı var. Kadim nehirler Dicle ile Fırat da yedi kola ayrılıyor. Nuh Peygamber de gemisini yedi günde tufana hazırladı.
Dengbej Bıro, bu dünyada sözden ve gözündeki kılıç yarasından başka izi olmayan Cizre'nin yetim Êzidi çocuğu, çıktığı yolculukta Hakkâri Tiyar bölgesinde katliamdan yaralı kurtardığı Keldani kızı Ester'i bulmasıyla başlayan azap ve sevda dolu günlerini anlatıyor. Dipsiz vadilerin kimsesiz geyiği, Hakkâri'nin yalnız yaylalarında yetişen küskün yasemin çiçeği Ester. Katliamdan yaralı kurtulan bülbül sesli Ester, yaşadığı büyük acıdan sonra Stêr olmuştu, yani Biro'nun sadece gözleriyle konuşan yıldızı olmuştu.Bu kadar acıyla başlayan azap dolu günler Osmanlı'nın Mezopotamya topraklarına girmesiyle aşiretlerin, Mirlerin, boyun eğmeyen tüm kavimlerin bir bir kırımıyla ve Biro'nun önce İstanbul'a sonra Girit'e en son Şam'a sürgünüyle devam ediyor.